27. Bölüm: Paranoya

3.6K 358 33
                                    

 İyi okumalar!

...

 Uyuyamıyordu.

 Polen'in ziyaretinin üzerinden tam on beş gün geçmişti. Verilen ağır ilaçların etkisi dışında ise uyuyamıyordu. Çünkü artık o da nerede olduğunu biliyordu. 

 Yalnız değildi. Odada en azından her daim üç kişi bulunuyordu. Oldukça ünlü bir hastaneydi, güvenlik önlemleri de iyiydi ama ne olursa olsun yetersiz geliyordu. En ufak sesi yaklaşan adım sesi olarak algılıyordu. Gözlerini kapattığında ise hızlanan nefesini algılayamıyor, başka birinin nefes sesleri olarak duyuyordu. 

 Saat kaç olursa olsun, ışıklar daima açık oluyordu. Karanlıkta kalamıyordu. Yalnız yattığı yatakta yeni bir ağırlık hissediyordu. Ağır ağır çarşafların arasından kendine doğru ilerliyordu o ağırlık. Göremediği eller boğazına dolanıyor gibi hissediyordu. Burnundaki solunum cihazı ise hiçbir işe yaramıyordu o anlarda. Tamamen kesiliyordu soluk alış verişi.

 Olmayan ama hissettiği, boğazındaki ellere ise engel olmak için hemen ellerini doluyordu boynuna. Farkında olmadan sargılarını sıkıyor, açıyor ve yarasını tekrar tekrar kanatıyordu kumral genç. Bu sebeple yanındaki gençlerden biri mutlaka Cenk oluyordu bu on beş gün içinde. Anında müdahale ettiği için yarasına zarar vermesine engel oluyor, tekrar sarıyordu.

 Bugün de o anlardan biri yaşanmıştı. Liva ve Erdem koltukta kıvrılmış uyuyordu. Odanın içi beyaz ışıkla aydınlanıyor, hatta kapısı kapalı olan lavabonun bile ışığı açık duruyordu. Rüzgar, pencereden çeşitli silüetler gördüğünü söylediğini için perde daima kapalıydı.  

 Yatağın ucuna oturan alfa dikkatle karşısında titreyen, yeni sakinleşmiş omeganın yarasını temizliyordu. Elindeki pamuğa sürdüğü ilacı hafif kan sızdıran dikişlerin üzerinde gezdiriyordu. Bu sefer panikleyen genci daha erken durdurduğu için fazla hasar yoktu.

 Gözlerini kaldırıp, ürkek bakışlarını yorgandaki bir noktaya sabitleyen ıslak yeşillere çıkardı Cenk. Henüz konuşmaya hazır olmadığına karar verip elindeki pamuğu bırakarak bir kreme uzandı. Kremi de nazikçe yaraların üzerinde gezdirdikten sonra güzelce, temiz bir sargıyla sardı yaralı boynu. Derin bir nefes alıp ayaklandı ve yarısı bitmiş olan seruma bir ağrı kesici enjekte etti. 

 ''Çok acıyor,'' diye fısıldadı Rüzgar. ''Özür dilerim... ama isteyerek olmuyor.''

 Cenk yutkunup tekrar yatağın ucuna oturdu, kumralların arasına bir öpücük kondurup hiçbir şey söylemeden omegasının biraz daha sakinleşmesini bekledi. Daha sonra sakince konuşmaya başladı ama sinirli halini baskılamak için oldukça çaba gösteriyordu. 

 ''Rüzgar,'' dediğinde bakışlarının buluşmasını bekledi bir süre. ''Tamam, sen söyleme... ama benim de artık sabrım kalmadı. Tüm bunlara kim sebep oluyorsa öğrenmem lazım. Aslında, bir şeylerin farkındayım ama ben senden duymak istiyorum. En azından tahminimi onayla, olur mu?''

 Rüzgar cevap vermeyince Cenk biraz daha bekledi, uzanıp nazikçe, gencin yanaklarına doğru akan gözyaşlarını silerek konuşmaya devam etti.

 ''Gidip medenice konuşmayacağım tabii ki... ama benim bir şekilde onunla konuşmam lazım Rüzgar. Birkaç sefer konuşacak gibi oldum, senin için tuttum kendimi. Ama benim de sabredecek gücüm kalmadı, seni böyle görmeye dayanamıyorum... Bak, söz veriyorum, hiçbir şey yapamayacak sana. Her şeyi ben, kendim halledeceğim.''

 Rüzgar, liderinin sözleri sonlanırken yutkundu, burnunu çekip başıyla ağır ağır onayladı. Hiçbir şeyin, ne bittiği ne de hafiflediği vardı. En azından Cenk bilirse, gerçekten dediğini yapar, bir şekilde korkularını, fark ettirmeden uzaklaştırırdı. ''Tamam,'' diye mırıldandı titreyen sesiyle.

METANOIA - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin