35. Bölüm: Değişmek İçin Çok Mu Geç?

3.9K 365 47
                                    

 Keyifli okumalar!

...

 İki genç kapının kapanmasının ardından holde karşılıklı kalakalmıştı. Rüzgar, botlarını çıkarttıktan sonra öylece kalmıştı. Montunun cebindeki elleriyle olduğu yerde küçük küçük sallanıyordu. Acaba montumu çıkartsam mı? Çıkartınca nereye koyacağım? Ne taraftan gideceğiz? Neden hiçbir şey söylemiyor? diye düşünürken bakışları rastgele duvarlarda geziyor, bir adım önündeki gence bakmıyordu. Boyu kendinden çok daha uzun olduğu için göz hizası göğüslerine geliyordu ve başını kaldırmak istemiyordu.

 Atlas da hemen önünde dikilmiş bir eli çenesinde, diğer eli kapattığı kapının kolunda dururken hemen önündeki gencin yumuşacık görünen açık renk saçlarını izleyerek düşünüyordu. Acaba ev yeterince sıcak mı? Önce mutfağa mı yoksa salona mı geçsek? Evi tanıtarak mı başlasam yoksa hemen bir şeyler mi içsek? Ya da karnı aç mıdır?

 ''Montumu nereye bırakayım?'' diye sordu sonunda Rüzgar. Şimdi gözlerinin rengini alan haki rengi montunu çoktan çıkarmış kolları arasında tutuyordu. 

 ''Alayım ben,'' diyerek hemen monta uzandı Atlas, düşüncelerinden sıyrılıp akışa bırakmaya karar verdi. ''Şimdi evin ısısını da arttırırım. Uzun zamandır dışarıdasın, çok üşümüşsün belli.''

 Atlas'ın telaşının aksine, geçiştirir gibi ''Sen bilirsin,'' diye cevap verdi Rüzgar, omuz silkip kollarını birbirine sardı. 

 Atlas hemen bir dolabı açtı, belki çikolata kokulu feromonlar siner diye umut ederek kendi montlarının arasına elindeki montu özenle asıp yeşillere döndü. Rüzgar, soğuktan pembeleşen yanaklarıyla gözüne yine çok tatlı gelince ise dayanamayıp hafifçe gülümsedi. Fakat omegasının gözlerindeki, her an bayılacakmış gibi görünen ikilemlerle dolu ifadeyi görünce bunu uzatmamak için eliyle salonu işaret etti, beraberinde ilerlemeye başladı.

 Oldukça geniş bir salondu burası. Siyah, gri ve lacivert tonlarında, sade eşyalarla kaplıydı. Duvarlar çeşit çeşit raflar ve rafları boş bırakmayan kitaplarla doluydu. Güneşi eve davet eden geniş perdeler sonuna kadar açılmış, her yere sinen vanilya kokusu da karşısındaki görüntüye eklenince Rüzgar, salonun oldukça huzurlu olduğunu düşünmeden edememişti. Şu an, belki de en absürt konu, Atlas'ın evinin nasıl göründüğüydü fakat içinde olduğu huzursuzluktan uzaklaşmak için kendini konfor alanına atıp ders çalışıyormuş gibi bunu yapmaya zorlamıştı kendini. İyi gelmişti.

 ''Beğendin mi?'' diye sordu Atlas, bakışlarını fark edince.

 Rüzgar hemen kendini toparlayıp omuz silkerek cevap vermeyi tercih etti yine. Bu sırada Atlas'ın kendine oldukça yakın durduğunu yeni fark edebildi, hemen bir adım daha ileri giderek aralarındaki mesafeyi genişletti.

 ''Ben hemen kahve dedim ama aç mısın?''

 Açtı. Hasta olduğu için pek iştahı yoktu günlerdir. Cenk'in zorlamasıyla birkaç öğün yemişti şimdiye kadar. Ancak çekiniyordu ve güvenmediği birinden de kendine yemek yapmasını isteyemezdi. Üstelik bu, aralarındaki gerginliğin yanında bir kez daha, absürt duran bir konuydu.

 ''Gerek yok, aç değilim,'' diye geçiştirdi hemen Rüzgar.

 ''Yedin yani?''

 ''Neden uzatıyorsun?'' Rüzgar, bıkkınlık içinde arkasına dönünce göz göze geldiler bu sefer.

 ''Tamam, sinirlenme hemen. Miden hassas sanırım, açsan bir anda kahveyle rahatsız etmeyelim diye sordum,'' sesi sonlara doğru kısılırken kaşları da çatılmıştı Atlas'ın, dikkatini çeken bir başka detaya kaymıştı tüm odağı. Hemen bir adımla aralarındaki mesafeyi kapattı, bir elini yer yer kumralların gölgelediği alna uzattı. Değmesinden rahatsız olacağını son anda akıl edebilse de temas etmeden önce durdu öylece.

METANOIA - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin