5. Bölüm: Tarçın

4.5K 434 77
                                    


 Arkasındaki bedende bir hareket hissettiğinde kendine yaklaşacağını anladı Rüzgar. Bu saliselik olaydan faydalanıp ellerini, sıkıca sardığı tırabzanlardan hızla çekti, arkasına döndü. Uzun boylu gencin bu ani hareketle afalladığını görünce ise sertçe göğsünden ittirdi. 

 Sarı gözlü alfayı birkaç adım geriletmeyi başarabilmişti bu hareketiyle; fakat artık önünde duran genç, önce şaşkınca bakmış daha sonra da bir kahkaha atmaya başlamıştı. Tam kaşları çatılıp bir şey demeye hazırlanıyordu ki Rüzgar, merdivenlerin başından daha neşeli bir tınıya sahip, başka bir kahkaha sesi de yükselmiş ve dikkatini oraya vermesini sağlamıştı.

 Kahkahaların sahibi olan genç, merdivenin hemen yanındaki kitaplığa yaslanmış, elinde tuttuğu kalın kapaklı kitabı karnına bastırarak gülüyordu. Diğerlerine göre daha ince yapılı ve kısaydı; fiziken beta olduğunu düşünmek akla ilk gelendi fakat yaydığı enerji bundan şüphe duymasına sebep oluyordu. Bu karışıklığı desteklemek istercesine, çeşitli renklerin aralarında parladığı açık kumral saçları, kıvır kıvırdı. Gülmekten kısılan açık mavi gözleri ise yavaşça aralanmaya başlamıştı.

 Rüzgar'ın kendine baktığını fark edince yaslandığı yerden ayrılıp kollarını iki yanına açarak yaklaşmaya başladı kıvırcık saçlı genç. Dolgun alt dudağındaki piercingi hafifçe ısırıp neşeli sesiyle konuşmaya başladı:

 ''Polen ben! O kadar alfanın içinden beni seçmiş olman ne büyük bir onur! Tanışalım mı? Tanışalım lütfen! Çok güzelsin!''

 Konuşmasının yanısıra, aralarındaki mesafenin azalmasıyla, sadece tarçın kokusu aldığını fark edip Polen'in bir beta olduğunu anladı Rüzgar, şu an önemli olan buydu. İki beden de kahkahalarını kestikten sonra kendini tekrar beğeniyle süzmeye başlayınca ise bakışlardan rahatsız olduğunu belli etmek istercesine yerinde kıpırdandı omega. Her ne kadar onları terslemek istese de daha sakin bir şekilde buradan ayrılmanın daha iyi olacağına karar verdi. Üstelik, kütüphane oldukça kalabalıktı. Bir şey yapmaya kalksalar bile birileri mutlaka yardıma gelirdi.

 Bugün ders saatinin yoğun olduğunu bildiğinden evden çıkmadan önce feromonlarını baskılayacak ilaçlarını almıştı Rüzgar. Boğazlı kazağının altındaki metal tasmayı da yutkunduğu an hissetmesiyle rahat bir nefes aldı. Boğazını temizleyip direkt olarak karşısındaki alfanın gözlerine bakarak konuşmaya başladı:

 ''İkimizin de söyleyeceğini söylemiş olduğunu düşünüyorum. Ortada özür dilemeyi gerektirecek bir durum da kalmadı yani.''

 Karşısındaki alfanın kaşları hafifçe havalanırken yüzündeki alay dolu ifadeyi görmezden gelmeye çalıştı Rüzgar, konuşmaya devam etti. En azından dinliyorlar diye düşünüp kendine bir  cesaret verdi.

 ''Anladığım kadarıyla yeni bir uzaklaştırmadan dönmüşsünüz. Hepimizin okuldaki amacı belli. Hiçbirimizin işini zorlaştırmaya gerek yok... hiçbir türlü ilişkiyle de ilgilenmiyorum. Ufak bir sürtüşme yaşadığımız için belirtiyorum sadece. Aksi taktirde kim olduğunuzun önemi yok. Benim için dışarıdaki herhangi bir sürüdensiniz sadece.''

 Evet, konuştukça kendini tutamayıp belki biraz abartmış olabilirdi ama her ne kadar olay çıkarmamak istese de içindeki öfkeyi de görmezden gelemiyordu. 

 Gözlerini hala gözlerinde tutan uzun boylu genç son sözlerinden sonra ortamda oluşan sessizlikten, söyleyeceklerinin bitmiş olduğunu anladı. Yüzüne yine bir gülümseme yerleştirerek birkaç saniye öncesindeki sakinliğinin aksine hızlı adımlarla Rüzgar'ın üzerine yürümeye başladı. 

 Rüzgar bu hareketine karşın irkilip geriye doğru adımlamayı düşündü ancak bir adım dahi atmasına fırsatı kalmadan, üzerine yürüyen genç yanına ulaştı; sertçe göğsünden ittirerek bedenini tırabzanlara yasladı ve aşağı sarkmasına neden oldu. 

 Rüzgar panikleyip düşmemek için hemen tırabzanlara tutunurken belinde hissettiği acıyla dilini ısırıp kısık bir inildi bıraktı. Göğsündeki el boynuna kayıp kazağını çekerek tasmasını açığa çıkarttı, boşta olan elini ise saçlarına geçirip sertçe çekerek kendine bakmasını sağladı. 

 ''Ne yaptığını zannediyorsun?!''

 Rüzgar sinirle bağırdığında karşısındaki genç de daha önce duymadığı öfkeli sesiyle ''Kes!'' diye bağırarak karşılık verdi.

 Kütüphanede yankılanan sesleriyle alt katlardakilerin de dikkatini çekmişlerdi fakat alfa, aşağıdan gelen seslere aldırmadan saçlarındaki ellerini sıkılaştırmış, sesini hafifçe alçaltarak devam etmişti:

 ''Dakikalardır boş konuşmanı dinliyorum ama sen hiçbir şey anlamamışsın ki! Ben tüm nezaketimle, doğan gereği ihtiyacın olanı sana veriyorum. Sen ise haddini aşan cümleler kuruyorsun. Hala kimin özür dilemesi gerektiğini anlayamadın mı?''

 Rüzgar, hızlanan nefeslerini düzenlemeye çalışırken duyduklarıyla tekrar şok oldu. 'Yine mi aynı şeyler?' diye geçirdi içinden, saç dipleri ve belindeki ağrıyla ise dolmaya başlayan gözlerine engel olamadı, bir de bunun için kendine öfkelendi. 

 ''Çekil!'' diye karşılık verdi, öfkeli çıkmasını umduğu sesiyle. 

 Üzerindeki beden, kendini iyice bedenine bastırıp yüzünü de boynuna yaklaştırınca ortamdaki giderek artan tarçın kokusuyla midesinin bulandığını hissetti Rüzgar'ın. Boynunun üzerinde duraksayan dudakların bir gülüş bırakıp, alfanın derin bir nefesi içine çekmesiyle ise donup kalan bedenine öfkelenip 'Bir şey yap!' diye azarladı kendini.

 ''Kokun beni deli ediyor ama.''

 Rüzgar, alfanın fısıltısı kendini tekrar uyarmış gibi yutkundu, yardım istemek için ağzını açmaya yeltendi. Fakat bu sırada üzerindeki beden hızla çekilince hiçbir şey diyemedi, şaşırmayı bir kenara bırakıp soluklanmaya çalıştı. Güçsüzleşen ellerinin tırabzanları tutamadığını fark etse de düşmemek için ne yapması gerektiğini düşünemedi, sadece gelecek sert darbeye karşın gözlerini sıkı sıkı yumdu. Fakat düşmesine izin vermeyen, başka eller olmuştu; yavaşça asıldığı yerden kaldırılmış ve yere oturtulmuştu. 

 Rüzgar titreyen ellerinden bakışlarını kaldırdığında yüzünde büyük bir gülümsemeyle kendine bakan Polen'i gördü; kıvırcık saçlı genç, ellerini sıkı sıkı tutmuş karşısında oturuyordu.

 Polen'in arkasında dikilen sarı gözlü alfa da aynı gülümsemeyle kendine bakarken elini cebine attı, bir paket peçeteyi önüne fırlattı.

 ''Altımda daha çok ağlayacaksın, sende kalsın.''

 ''Atakan!''

 Merdivenin önünden gelen, Levent'e ait olduğunu bildiği sesle isminin Atakan olduğunu öğrendiği alfa hızla yanından uzaklaşmış, hemen ardından da Rüzgar'ın ellerinin üzerindeki eller çekilmişti. Polen çektiği ellerinden birini uzatıp sızlayan saç diplerinde nazikçe gezdirince bomboş bakan yeşillerini ona çevirdi Rüzgar, ne dediğini anlamaya çalıştı.

 ''Korkma korkma, gidiyoruz. Levent çok öfkelendi!''

 Hızlı hızlı konuştuktan sonra ayağa kalkıp alfalarının peşinden aşağı inmişti beta.

 Rüzgar aşağıdan gelen seslere ağır ağır kafasını çevirerek baktığında birbirine girmiş bir kalabalık gördü. Nedenini sorgulamadı; çünkü bu, türler arası ayrımcılığın veya zorbalığın, tacizlerin kimseye uygulanmamasıyla ilgili olan tartışmalardan bıkmıştı; hiçbir zaman kavganın ötesine geçip gerçek mağdurlara faydası dokunacak bir sonuca ulaşılmamıştı. İçinde biriken utanç ve korkuyla tekrar, ağır hareketlerle önüne dönüp yerde duran pakete gözlerini dikti. Hala burnunda olan ağır tarçın kokusuyla ise yüzünü ekşitip kollarını bulanan midesine doladı. 

 Bir senesinin daha zorbalıklarla geçeceğini anlamanın verdiği üzüntüyle, kendini almaya geleceklerine emin olduğu sürüsünü beklemeye başladı.

METANOIA - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin