İyi okumalar...
...
Mavi, mor ve beyaz.
Duvarlar, zeminler, kapılar...
Hepsi, aynı renklerin çeşitli tonları içerisindeydi. Her katına farklı ilaç ve bitki kokularının sindiği tıp fakültesi, üniversitenin en hareketli binalarından biriydi. Çünkü vahşetin doğal kabul edildiği düzen içerisinde yaralanan ve hatta hayatını kaybedenler her daim çoğunluğu oluştururdu.
Rüzgar hareketli koridorlarda duvara yakın yürüyüp yanından geçen sedyelere yol veriyordu. Genellikle olduğu gibi, şimdi de çeşitli uzuvları kopmuş, kendi kanlarıyla kaplı bedenler yatıyordu sedyelerde. Ancak Rüzgar mümkün olduğunca kendi önüne bakıp yaralıları görmemeye çalışıyordu.
Merdivenleri yavaşça tırmanıp aradığı odayı bulmak üzere gözlerini etrafta gezdirdi. Bir haftalık aradan sonra ilk defa dışarı çıkmıştı. Dersi bittikten sonra gününü kütüphanede, kaçırdığı dersleri tekrar ederek geçirmişti. Havanın karardığını fark edince ise eve beraber dönmek istediği Cenk'in yanına gitmek üzere kütüphaneden çıkmıştı.
Gözleri aradığı odayı bulunca bedenini durdurdu, elini uzatıp kilitli olmayan kapıyı açtı. Hafifçe araladığı kapıdan içeriyi süzerkense hiç kimsenin olmadığını gördü. Cenk'in hala derste olduğunu düşünüp kapıyı kapatarak içeri girdi.
Küçük, sade bir odaydı burası. Cenk, aniden atanmasını sağladığı için aceleyle yerleşmişti. Daha önceden ilaç deposu olduğu ise hala duvarlardaki raflarda duran şişelerden anlaşılıyordu. Kapının hemen karşısında, tek ve geniş bir pencere vardı. Dışarıdan gelen ışıklar odanın karanlık olmasını önlüyor, duvarların mavisini yansıtarak odayı renklendiriyordu. İçerideki doğal aydınlatma Rüzgar'ın hoşuna gittiği için ışığı açma gereği de duymamıştı.
Rüzgar omzunda asılı duran çantasını çıkarıp Cenk'in masasının üzerine bıraktı. Hemen ardından montunu da çıkarıp lavanta kokan montun yanına astı. Günün getirdiği yorgunlukla hemen pencerenin önündeki sandalyeye oturdu, geriye yaslanıp gözlerini kapattı.
Kısa bir süre sonra odanın kapısı açıldı. İçeri giren bedenin sadece iki, yavaş adım sesi duyuldu. Hala açık duran kapıdan içeri küçük bir esinti girdi. Sandalyede oturan bedeni hafifçe ürperten esinti, beraberinde başka bir şey daha getirmişti. Tatlı bir koku, odaya sonradan eklenmiş, Rüzgar'ın mayışmış bedenini iyice sakinleştirip tüm hücrelerini yavaş yavaş esir almıştı.
Rüzgar, hiç düşünmeden uyuşan bedenine kulak verdi ve ağır hareketlerle oturduğu yerden kalktı. Gözlerini hafifçe araladığında ise görüşünün bulanıklaştığını fark etti. Burnuna dolan vanilya kokusu iyice yoğunlaşmıştı. Her zaman kendini rahatsız hissetmesine sebep olan feromonlar, kendine huzur veriyordu şimdi.
Aynı ağır hareketlerle kapıya döndü. Görüşü iyice bulanıklaşmış, kulakları ise sadece iki sese odaklanmıştı: İki farklı bedenden duyulan, birbirine karışıp aynı uyumla atan kalp ve yine aynı bedenlerin yavaşça bıraktığı nefes sesleri.
Yeşilleri yerini parlak mavilere bırakmış, sessizce kendine yaklaşan bedene dikilmişti. Odanın geri kalanı tamamen bulanıktı şimdi. Kendinden uzun olan beden de aynı şekilde parlayan kızıl gözlerle kendisine odaklanmıştı. Aralarındaki mesafe gittikçe azalmış, kalp atışları ise tam tersi şekilde hızlanıp artmıştı.
Rüzgar, önünde duran bedenin gözlerinden ayrılamadığı için boy farkıyla başını iyice geri yatırmak zorunda kaldı. Kim olduğunu göremiyordu şu an. Sadece tüm vücudunu esir alan vanilya kokusu ve kırmızı gözler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METANOIA - BL
FantasiaBiri mavi diğeri kırmızı, iki göz birbirine kilitlenmişti. Yıllardır bekledikleri tek şeyi bulmuşlardı. Ruh eşlerini. Ama neden birbirlerini öldürmek ister gibi bakıyorlardı? 18 yaş ve üzeri bireyler için uygundur. Şiddet ve olumsuz örnek oluşturab...