Harry ve Dumbledore, Kovuk'un esli lastik çizmeler ve paslı kazanlardan oluşan aşina bir çerçöp yığını ile çevrili olan arka kapısına yaklaştılar. Herif uzaklardaki bir kümeste, uykulu tavukların usulca gıdıkladığını duyabiliyordu. Buradan bulduk kapıya 3 kere vurdu ve her mutfak penceresinin arkasından ani bir hareket gördüm.
Molly'ye ait endişeli bir ses "Kim var orada?" diye sordu. "Kendinizi tanıtın!"
"Benim, Dumbledore, Harry'yi getirdim."
Kapı hemen açıldığı nokta eski yeşil bir sabahlık giymiş olan kısa boylu, tombul Molly orada duruyordu.
"Harry, canım! Aşk olsun, Albus, ödümü kopardın, bizi sabahtan önce beklemeyin demiştin!"
"Şanslıydık," dedi dumbledore, Harry'ye eşitten geçsin diye yol vererek. "Slughorn sandığımdan çok daha kolay ikna oldu. Harry'nin marifeti, tabii. Ah, merhaba, Nymphadora!"
Heri etrafına bakındı ve saat geç olduğu halde Molly'nin yalnız olmadığını gördü. Solgun, kalp biçimi bir yüzü ve açık kahverengi saçları olan genç bir cadı, ellerin arasındaki koca masrafı ise kıskı tutmuş, masada oturuyordu.
"Merhaba, Profesör," dedi. "N'aber, Harry?"
"Selam, Dora."
Onun bitkin, hatta hasta göründüğünü ve tebessümünün zorlama bir yana olduğunu düşündü. Saçı her zamanki balonlu ciklet pembesi değilken, görünüşünün o kadar da renkli olmadı da kesindi.
Dora hemencecik, "Gitsem iyi olur," dedi, ayağa kalkıp pelerinli omuzlarını örttü. "Çay ve sempati için teşekkürler, Molly."
"Lütfen ben geldim diye gitme," dedi Dumbledore nezaketle. "Ben kalmayacağım, Rufus Scrimgeour'la tartışacak acil konular var."
Dumbledore'la göz göze gelmeyen Dora, "Hayır, hayır, benim gitmem gerek," dedi. "İyi -"
"Canım Birgül niye hafta sonunda akşam yemeğine gelmiyorsun? Remus ve Deli-Göz geliyorlar -"
"Yok, hayır, Molly... gene de teşekkürler... herkese iyi geceler."
Dora, Dumbledore ve Harry'nin yanından hızla geçerek, arka bahçe çıktı; kapı eşiğinden birkaç adım ötede olduğu yerde döndü ve birden yok oldu. Harry onun bir sıkıntısı olduğunu anladı. Tahminen Remus ile ilgiliydi.
"Eh, Hogwarts'ta görüşürüz, Harry," dedi Dumbledore. "Kendine dikkat et. Mollly, hizmetkârınım."
Molly'ye yerlere eğilerek selam verdi ve Dora'yı izleyerek tamı tamına aynı yerden yok oldu.
Dumbledore gittikten sonra Molly, Harry ile ilgilendi. Tabii ki Dumbledore'un da tahmin ettiği gibi zayıflığı ile yakındı ve yemekler serdi önüne. Bir süre Slughorn ve Fred ve George'un Diagon Yolu'ndaki yeni işleri hakkında konuştular, sonra da Arthur geldi. Harry o geldikten sonra, onunla da biraz sohbet edip Fred ve George'un odasına çıktı. Neden diye sorduğunda da onların dükkanların üstündeki küçük dairese uyuduklarını öğrendi. Odaya girdikten sonra kısa bir sürede kendini uykuya bıraktı.
Sabah ise kapının neredeyse kırılarak açılması ile gözlerini açtı Harry, beni gözlerine siper ederek, diğer eliyle umutsuzca gözlüğünü arıyordu.
"Noolyo?"
Yüksek ve heyecanlı bir ses, "Gelmişsin bile, bilmiyorduk!" dedi, başının tepesine sağlam bir darbe aldı.
"Ron, vurmasana çocuğa!" Dedi bir kız sesi, suçlayıcı bir edayla.
Harry el yordamıyla gözlüklerini bulup taktı, ama ışık öyle parlaktı ki, zaten zor görüyordu. Harry gözlerini kırptı ve karşısında Hermione'yi, Cygnus'u ve Ron'u gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Prens
FanfictionSlytherin'e yerleşmiş Harry'yi konu alan kitaplar arasında aydınlık için savaşan Harry'yi pek göremedik. Bu hikayedeki Harry aydınlık için savaşacak ama içindeki karanlığı da asla yok saymayacak. Sirius ne demişti? "İnsanlar iyi kimseler ve Ölüm Yi...