Büyük Salon'a girdiklerinde herkes kendi masalarına doğru hareketlenmeye başladı. Harry ve Cygnus Slytherin masasına doğru ilerlerken, Luna Ravenclaw masasına, Hermione, Ron, Ginny ve Lily de Gryffindor masasına yöneldi.
"Şölen bittikten sonra benim odamda toplanıyoruz." dedi Harry, Draco ve Pansy'ya masaya oturduktan sonra.
"Neden?" diye sordu Pansy. Harry'nin gelir gelmez böyle bir şey söylemesi doğal olarak garibine gitmişti. Onun sorusunu Cygnus yanıtladı.
"Gelince öğrenirsiniz. Konuşmamız gereken şeyler var."
İkisi de başlarıyla onayladıktan sonra Draco konuştu: "Şu kadını tanıyor musunuz?"
Harry, onun işaret ettiği yöne baktı. Gözü önce, uzun öğretmenler masasının merkezinde, gümüşi yıldızlar serpiştirilmiş koyu mor cüppesi ve buna uygun şapkasıyla, yüksek arkalıklı altın koltuğunda oturan Profesör Dumbledore'a takıldı. Dumbledore'un başı, yanında oturmuş, kulağına bir şeyler fısıldayan kadına doğru eğilmişti. Harry kadın için, birinin evde kalmış teyzesine benziyor diye düşündü: Tıknazdı, kısa, kıvırcık ve fare kahverengisi saçları vardı, cüppesinin üzerine giydiği ponponlu hırkanın rengine uygun, korkunç bir pembe saç bandı takmıştı. Sonra kadehinden bir yudum almak için başını hafifçe çevirdi ve Harry solgun, kurbağa gibi bir yüz ve bir çift pırtlak, torba torba göz görerek küçük bir şok geçirdi. Kadını tanıyordu.
"Umbridge denen kadın bu!"
"Kim?" dedi Draco.
"Duruşmamda o da vardı, Fudge'ın yanında çalışıyor!"
Draco kaşlarını çatarak, "Fudge'ın yanında çalışıyor!" diye tekrarladı. "Burada ne işi var o zaman?"
"Bir tahminim var," dedi Harry, "hatta neredeyse emin olduğum bir tahmin."
Harry bunları söyledikten büyük bir dikkatle Umbridge'e bakıyordu. Nasıl unutabilirdi ki onu. Duruşma esnasına Dumbledore'un sözlerinden konuşmaya dahil olmuştu. Harry, onun konuşma tarzından ve sürekli kendisini suçlamasından sonra dayanamamış zihnine girmişti. Tabii ki bunu fark ettirmeden yapmıştı. Zihinbendar olan büyücü ve cadılar çok nadir bulunurlar. Bu yüzden Harry gibi yetkin bir Zihnefendar'ın zihnine girdiğini fark edebilecek büyücü ve cadı da dolayısıyla azdır. Kurbağa suratlı kadının zihninde gördükleriyle hem şaşırmış, hem de sinirleri bozulmuştu. Çünkü; Dumbledore dahil, ona inanan herkes Ruh Emiciler'i gönderenin Voldemort olduğunu düşünürken aslında gönderen kişinin bu kadın olması Harry'yi şaşırtmıştı.
O anda Giriş Salonu'nun kapıları açıldı ve Harry bakışlarını kadının üzerinden çekti. Epey korkmuş görünen birinci sınıflar, başlarında Profesör McGonagall'la, uzun bir sıra halinde Büyük Salon'a girdi. Taburenin üzerindeyse, adam akıllı yama görmüş ve delikleri örülmüş, hayli yıpranmış, kenarına yakın bir yerde geniş bir yarığı bulunan, kadim bir büyücü şapkası vardı.
Büyük Salon'daki konuşma sesleri dindi. Birinci sınıflar öğretmenler masasının önünde, yüzleri öğrencilere dönük olarak sıralandı ve Profesör McGonagall tabureyi özenle onların önüne koydu, sonra da geri çekildi.
Mum ışığında birinci sınıfların yüzlerine soluk bir parıltı vuruyordu. Sıranın tam ortasındaki küçük bir oğlanın titriyor gibi bir hali vardı.
Bütün okul nefesini tutup bekledi. Sonra şapkanın kenarı açıldı ve Seçmen Şapka şarkısına başladı:
Eskiden ben henüz gençken
Ve Hogwarts yepyeniyken
Soylu okulumuzun kurucuları
Hiç düşünmezdi ayrılmayı:
Ortaktı çünkü özlemleri,
Tek amaçta birleşmişlerdi:
Dünyanın en iyi büyü okulunda
Bilgilerini aktarmaktı emelleri
"Birlikte kurup öğreteceğiz!"
Dört iyi dost bu kararı verdi
Gün gelip de ayrılabilecekleri
Akıllarından bile geçmezdi.
Slytherin'le Gryffindor gibi
İyi dostu nerde bulursun?
Velev ki aklıne gelen örnek
Hufflepuff'la Ravenclaw olsun...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Prens
FanfictionSlytherin'e yerleşmiş Harry'yi konu alan kitaplar arasında aydınlık için savaşan Harry'yi pek göremedik. Bu hikayedeki Harry aydınlık için savaşacak ama içindeki karanlığı da asla yok saymayacak. Sirius ne demişti? "İnsanlar iyi kimseler ve Ölüm Yi...