O gecenin sabahında ikisinin de yüzünden düşmeyen bir sırıtma vardı. Hepsi onlara bakıp neden sırıttıklarını çözmeye çalışsa da bir noktadan sonrasında bundan vazgeçmişlerdi. Sonuçta Harry'nin günlerdir yüzünün doğru dürüst güldüğünü görmemişlerdi.
Hogsmeade'e gidecekleri vakit Harry, Ginny'yi beklerken diğerleri çoktan gitmişlerdi. Ginny de kısa bir süre içerisinde yanına elinde bir parşömen ile geldi.
"Sana bunu vermem gerekiyormuş," diyerek elindeki parşömeni uzattı.
Elinde aşina, ince ve eğik bir yazıyla üzerine helinin adı yazılmış bir parşömen tomarı tutuyordu.
"Sağol Ginny... Dumbledore'un bir sonraki dersi!" dedi Harry, parşömeni açıp içindekileri çabucak okuyarak. "Pazartesi akşamı!" Birden kendini hafifletmiş ve mutlu hissetti. "Haydi gidelim, Ginny."
Filch, Her zamanki gibi meşe ön kapıda durmuş, Hogsmeade'e gitmeyiz ne olanların adlarını kontrol ediyordu. Bu süreç normalden de uzun sürdü, çünkü Filch, Sır Sezicisi'yle herkesi üç kere kontrol ediyordu.
Hogsmeade'e yürüyüş Harry için de Ginny içinde birbirlerinin yanında olmasalardı hiç de keyifli sayılmazdı. İkisi de soğuktan birbirlerine yapışık halde yürüyorlardı. Gerçi ikisinin de bundan şikayeti hiç yoktu ama konu bu değil. Sonunda Hogsmeade'e varıp da Zonko'nun Şaka Dükkanı'nın tahtalarla kaplandığını gördüklerinde ise, ikisi de gezinin eğlenceli olmayacağını düşünüyordu. Ginny eliyle, neyse ki açık olan Balyumruk'u işaret etti; Harry de onun elinden tutarak kalabalık dükkana soktu.
Sıcak, şekerleme kokan hava onları sardığında Ginny, titreyerek, "Tanrı'ya şükür," dedi. "Bütün öğleden sonra burada kalalım, sevgilim."
Arkalarından top gibi gürleyen bir ses, "Harry, oğlum!" dedi.
"Ay, hayır!" diye mırıldandı Harry. İkisi arkalarına döndüklerinde Profesör Slughorn'u gördüler. Muazzam büyüklükteki kürklü bir şapka ile ona uyan kürk yakalı bir palto giymiş, koca bir şeker kaplanmış ananas torbasına sıkı sıkı sarılmıştı ve dükkânın en az dörtte birini kaplıyordu.
"Harry," dedi Slughorn, yavaşça onun göğsünü dürterek, "şimdiye kadar kaçırdığın mütevazı yemeklerinin sayısı üç oldu. Olmaz ama, oğlum, seni yemeğimde görmeye kararlıyım! Miss Weasley onlara bayılıyor, değil mi?
"Evet," dedi Hermione çaresizce, "gerçekten de -",
"O halde niye sen de gelmiyorsun Harry?" diye sordu Slughorn.
"Şey, Quidditch antrenmanın vardı, Profesör," dedi Harry. Sahiden de, ne zaman Slughorn ona mor kurdeleyle süslü küçük davetiyelerden birini gönderse, Harry bir antrenman koyuyordu. Ne var ki Ginny'nin yalnız gitmiş olması canını sıkıyordu. Özellikle Zabini de oradayken.
"Eh, bunca sıkıp çalışmadan sonra ilk maçını kesinlikle kazanmanı bekliyorum!" dedi Slughorn. "Ama küçük bir eğlencenin de kimseye zararı olmamıştır. Şimdi, pazartesi gecesine ne dersin, bu havada antrenman yapmak istemeyeceğine göre -"
"Olmaz, Profesör, o gece - şey - Profesör Dumbledore'la randevum var."
"Gene şansım tutmadı!" diye bağırdı Slughorm, dramatik bir edayla. "Eh, ne yapalım... benden sonsuza kadar kaçamazsın, Harry!"
Gösterişli bir edayla el salladı ve dükkandan çıktı.
Ginny başını sallayarak, "Bundan da yırttığına inanamıyorum," dedi. "Beni yine yalnız bıraktın. Özellikle Zabini'nin bakış -"
Ginny o anda ne dediğini fark etti ve hemen ağzını kapattı. Ne var ki Harry ne demek istediğini anlamıştı. Kaşlarını çatarak Zabini'yi 10 farklı öldürme planı yapmaya başladı. Yine yalnız kalacaktı Ginny.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Prens
FanfictionSlytherin'e yerleşmiş Harry'yi konu alan kitaplar arasında aydınlık için savaşan Harry'yi pek göremedik. Bu hikayedeki Harry aydınlık için savaşacak ama içindeki karanlığı da asla yok saymayacak. Sirius ne demişti? "İnsanlar iyi kimseler ve Ölüm Yi...