Remus'un gidişinin ertesi günü Harry, Cygnus, Hermione ve Griphook kurulan planı uygulamak için harekete geçmişti. Ne var ki Harry'nin Griphook'a hiç güvenmemesi fazlasıyla temkinli yaklaşmasına sebebiyet vermişti.
Yine de istediklerini almayı, yani Hufflepuff'un Kupası'nı Bellatrix'in kasasından almayı başarmışlardı. Yine de bunu yaparken bayağı hengame çıkarmışlardı.
Harry'nin beklediği gibi Griphook onları yarı yolda bırakmıştı. Dışarı çıkarıcağına söz vermediğini söyleyerek kılıcı alıp kaçmıştı. Herkesi de alarma geçirmiş Harry ve ekibinin oradan kaçmasını neredeyse imkansız hâle getirmişti, neredeyse...
Harry, elbette ki her birini def edebilirdi ama cincücelere karşı savaş açmak istemiyordu. Daha önceki yıllarda olduğu gibi barış içinde yaşamayı daha uygun görüyordu. Bu yüzden fazlasıyla çılgınca bir şekilde, kasanın girişini tutan ejderhanın sırtında kaçmışlardı Gringotts'tan.
Harry, kaçmadan önce Griphook'un ejderha tarafından öldürüldüğünü ve kılıcın o anda yok olduğunu görmüştü. Kim bilir neredeydi ama bunun bir önemi yoktu. Sonuçta Lily onu çağırabilir ve kullanabilirlerdi.
Oradan ejderhanın sırtında kaçtıktan sonra denizin üzerinden hafif alçaktan geçtiklerinde hemen atlamışlardı. Sudan çıktıklarında da Harry istemsizce Voldemort'un zihnine girmiş ve onun Gringotts'ta yapmış olduğu vahşeti görmüştü. Bir de bunun yanında Hogwarts'ı ve Rowena Ravenclaw'ı net bir şekilde görmüştü. Bu da son Hortkuluk'un Rowena Ravenclaw'a ait bir nesne olduğu tahmini doğrulamış ve onun nerede olduğunu anlamasına sebebiyet vermişti. Voldemort'un evinde hissettiği ilk yerde: Hogwarts'ta!
Şimdi ise oraya gidip nasıl içeriye girebileceklerinin planlarını yapıyorlardı.
"Bizi içeriye cisimleyemez misin?" diye sordu Hermione umutla. "Sonuçta Hogwarts'ta cisimlenenilen bir tek sen varsın."
Harry başını iki yana sallayarak "Maalesef," dedi. "Hogwarts arazisi içerisinde cisimlenebiliyorum ama yanımda kimseyi götüremiyorum. Nedendir bilmiyorum ama bunu bir tek Hogwarts Müdürü yapabiliyor."
"O zaman ne yapacağız?" diye sordu Hermione.
"Başka çaremiz yok," dedi Cygnus. "Hogsmeade'e gidip geçitlerden birinden geçmemiz gerekiyor. Büyük ihtimal davetsiz misafirler için önlem almışlardır ama senin karşına çıkmaya cesaret edemezler."
Harry, Cygnus'un söylemine güldü ve "Haklısın," dedi. "Geçitleri kapatmış olabilirler ama bu girmemiz için engel değil. Gerekirse hepsini öldürür öyle gireriz. Yine de dediğin gibi karşıma çıkacaklarını ben de düşünmüyorum. Tahminimce Ruh Emiciler'i salacaktır üzerimize. Onları da rahatlıkla geçebiliriz sanırım."
"O zaman Hogsmeade'e cisimleniyoruz," dedi Hermione ve diğer ikisi de bunu onayladılar.
"Oraya gittiğimizde bize saldırmaya kalkarlarsa dilediğinizi yapmakta serbestsiniz." dedi Harry. "İster öldürün, ister bayıltın, isterseniz kalplerini kırın. Size kalmış bir şey. Şahsen ben öldüreceğim."
Cygnus sırıtırken, Hermione de kendini tutuyordu. İkisi de kendine geldiğinde Harry'nin sağına ve soluna geçtiler. Harry ikisiyle de son bir kez bakıştı ve ellerinden tutup cisimlendi.
Üçünün de ayakları yola değdi. Yürek acıtcak kadar aşina olan Hogsmeade High Street'i gördü: karanlık dükkan cepheleri, köyün girişindeki karadağların silueti, ilerideki yolda Hogwarts'a giden dönemeç ve Üç Süpürge'nin pencerelerinden vuran ışık. Kalbi hoplayarak ve iliklerine işleyen bir netlikte, yaklaşık bir yıl önce, umarsızca zayıf olan Dumbledore'a destek olarak oraya nasıl indiğini hatırladı. Bütün bunlar bir saniyede, iniş sırasında meydana geldi - ve sonra, daha Cygnus ve Heröione'nin ellerini bırakmadan, olan oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Prens
FanficSlytherin'e yerleşmiş Harry'yi konu alan kitaplar arasında aydınlık için savaşan Harry'yi pek göremedik. Bu hikayedeki Harry aydınlık için savaşacak ama içindeki karanlığı da asla yok saymayacak. Sirius ne demişti? "İnsanlar iyi kimseler ve Ölüm Yi...