Harry, Helena Ravenclaw ile konuştuktan sonra hızla ihtiyaç odasına giderken Hagrid ile karşılaşmış ve biraz konuştuktan sonra yoluna devam etmişti. Ondan sonra da hemen karşılarına ellerinde basilisk dişleri ile Hermione ve Cygnus çıkmıştı. Onlara diademin nerede olduğunu söyledikten sonra beraber İhtiyaç Odası'na doğru ilerlemiştiler. İçeri girdiklerinde Neville'in babaannesi ve Tonks ile karşılaşıp Neville ve Remus'un yerini söyledikten sonra Ginny ve Lily'ye kısa bir süreli çıkmakarı gerektiklerini söylediklerinde Lily ve Ginny canımıza minnet diyerek hiç geri dönmemek üzere çıkmışlardı. Harry ve Cygnus onların arkasından bakıp başlarına bir şey gelmemesi için dualar etmişlerdi. Sonrasında ise Harry, Cygnus ve Hermione, Kaybolan Dolap'ın olduğu kısmı zor da olsa bulmuş ve diademi alıp basilisk dişini saplamışlardı. Bu sayede geriye sadece yılan ve Voldemort kalmıştı.
Şimdi ise beraber yılana nasıl ulaşabileceklerini düşünüyorlardı.
"Harry zihnine gir," dedi Cygnus. "Fark ettirmeden girip nerede olduğunu öğrenebilirsin. Senin aksine o fark edemiyor biliyorsun."
"Ya fark edip Harry'nin zihnine girerse?" diye sordu tedirgince Hermione.
"Denediği zaman Harry'nin yara izi sızlıyor." dedi Cygnus. "Bu sayede zihnini sonuna kadar kapayabilir. Biz sadece nerede olduklarını öğreneceğiz. Yap şunu Harry!"
Harry tam zihnine girecekti ki Fred'in savunmasız bir şekilde Percy ile gülüştüğünü görünce karşısındaki Ölüm Yiyen'e doğru elini salladı ve asasız kalmasını sağladı. Sonrasında da asasını kaldırdı ve "Avada Kedavra!" diye haykırdı. Ölüm Yiyen anında yere yığıldı.
Fred karşısındaki Ölüm Yiyen'in düştüğünü görüp öldüren kişiye baktı. Harry'yi görünce gülümseyip başıyla teşekkür etti.
Harry de gülümsedi ve "Bir dahakine dikkatinin dağılmasına izin verme Fred," dedi. "Çünkü bir dahakine kurtaracak birileri olmayabilir."
Fred, Harry'nin sözlerini başıyla onayladı ve diğer Ölüm Yiyenler ile savaşmaya geri döndü. Harry de savaş alanına son bir defa baktığında gizliden gizliye Ölüm Yiyenler'i öldüren Lucius'u görünce kıkırdadı.
"Haydi, Harry!"
Harry, Hermione'ye başını salladı ve gözlerini kapatarak Voldemort'un zihnine girdi.
Issız ama tuhaf bir şekilde aşina, duvarlarına soyulmuş kâğıtlar olan, biri hariç bütün pencerelerine tahta çakılmış bir odanın ortasında duruyordu. Şato yapılmakta olan saldırının sesleri bastırılmıştı, uzaktı. Tahta çakılmamış tek pencere, şatonun durduğu yerden, uzak ışık patlamalarını gözler önüne seriyordu ama odanın içi, tek bir yağ lambası dışında karanlıktı.
Asasını parmaklarının arasında yuvarlıyor, onu seyrediyordu ne yapsak düşünceleri ise şatodaki Oda'daydı, sadece onun bulduğu Oda'da, tıpkı Sırlar Odası gibi, bulmak için akıllı, kurnaz ve keşfetmeye meraklı olmanız gereken odada... çocuğun diademi asla bulamayacağından emindi... öte yandan Dumbledore'un kuklası onun beklediğinden çok ilerlemişti... fazla ilerlemişti...
"Lordum," dedi bir ses. Döndü: üstü başı yırtık Nott, en karanlık köşede oturuyordu. "Neden buradayım Lordum?"
"Bana Snape'i getir."
"Snape mi Lordum?"
"Snape. Hemen. Ona ihtiyacım var. Ondan istediğim bir - hizmet - var. Git. Potter zaten gece kendi ayaklarıyla bana gelecek."
Korkmuş Nott, boşlukta biraz seni eleyerek odadan çıktı nokta Voldemort orada durup asayı parmaklar arasına çevirmeyi, ona bakmayı sürdürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Prens
FanfictionSlytherin'e yerleşmiş Harry'yi konu alan kitaplar arasında aydınlık için savaşan Harry'yi pek göremedik. Bu hikayedeki Harry aydınlık için savaşacak ama içindeki karanlığı da asla yok saymayacak. Sirius ne demişti? "İnsanlar iyi kimseler ve Ölüm Yi...