Ne kilisedeyim ne de kasabamızda. Gerçekten! Saman kağıtları bana inanmıyor olabilir belki ama yemin ederim kasabanın dışındayım.
Dün akşam yemeğinde peder bir anda yemekhaneye gelip ortaya konuştu ve ertesi gün, yani bugün için, komşu kasabalardan birine yolculuk yapacağımızı, kutsama ve arındırma ayinleri yapmamızı isteyen insanlar olduğundan bahsetti.
Net hatırlamıyorum, pederin gözde öğrencisi Xiao Zhan'ın kesin gidiş kararını duyduğumdan beri zihnimi toparlayamamıştım aslında. Aklımda dönüp duran tek şey eğer o gidiyorsa ben de gitmeliyim olmuştu.
Sanırım yeni inşa edilen bir kilise vardı ve o kasaba halkı için açılış ayini yapılması planlanıyordu.
Elimi kaldırdım, söz aldım. Pedere yolculuğunda eşlik etmeye gönüllü olduğumu, onunla gitmek istediğimi söyledim. Gariptir ki beni gülerek karşıladı. Oysa ki sanmıştım ki saatler boyu yalvarırsam ancak o vakitten sonra bu haylaz öğrenciyi yanında götürme fikrini düşünebilir.
Pedere dönük konuştuğum için omzumda masanın karşısından gelen bir ürperti hissettim. Xiao Zhan'ın oturduğu yer bana uzak olsa da o delici bakışları beni ezip geçiyordu.
Yemek faslından sonra pederin odasına çağrıldım, içeri girdiğimde birkaç rahibe, birkaç rahip ve Xiao Zhan'ın olduğunu fark ettim.
Az kalsın çığlık atacaktım.
Eşyalarımızı toplamamız, erkenden yatmamız gerektiği söylendi. Ertesi sabah erkenden yola çıkacağımızı söylemişlerdi çünkü. Eğer ki Xiao Zhanla bir yere gitme fırsatını yakalamışsam günlerce uykusuz kalsam bile hiç sorun değildi.
Fakat nedense o pek bir düşünceli duruyordu, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamayacak kadar da toy değildim sonuçta. Kendisi benden büyüktü, yirmi altı yaşına yeni ayak basmış olsa da çocuktan farksızdı.
Altı yaş pek de mesele değildi kanımca.
Karnımda uçuşan kelebekler neticesinde sürekli kıpırdadığım nokta onun da dikkatini çekmişti, gözleri benden yana hareket etse de tam manasıyla bana bakıyor değildi. Sanki ayaklarımın dibine bakıyor ama beni görmeye çalışıyor gibiydi.
Xiao Zhan bahsettiğin günah rafa mı kaldırıldı, diye soramadım.
Bulaşmadım, zaten peder ve diğerleri karşımdayken cüret edemezdim. Bir süre konuşan tek kişi peder oldu ardından da soru sormak isteyenler sohbete dahil oldular. Ben hiç konuşmadım, Xiao Zhan da konuşmadı. Fakat o benim gibi umursamadığından suskun değildi. Konuşulanları iyice dinlemeyi severdi.
Bense Xiao Zhanla yola çıkacağım kesinleştikten sonra kulaklarımı her şeye kapattım.
Herkes odalarına dağıldı, ben de odama gittim. Peder tarafından gönderilen bir rahibe odama geldi ve eşyalarımı toplamama yardım etti. Birçok temiz çamaşırı, iki siyah cübbeyi daha bohçamın içine koydu. Ona neden bu kadar kıyafet götürmek zorunda olduğumu sorduğumda bana Tanrı'nın temizlerden yana olduğunu söyledi.
İçimden evet diye geçirdim. Temizden kasıt yalnızca kirlilik kavramı değildi nasıl olsa. Kalp de temiz olduğu zaman Tanrı yanımda olurdu. Bunu duymanın huzuruyla şevk duydum ve rahibeye yardım etmeye başladım. Odamın açık kapısından dolayı diğer odalardaki rahibelerin sesi bize kadar ulaşıyordu.
Çok geçmeden, az da olsa, bohçam hazırlandı. Uyudum, uyandım. Gün ağarırken bahçeye çıkarıldım ve bir at arabasına bindirildim. Benimle birlikte iki rahip ve Xiao Zhan da aynı arabanın içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historische RomaneTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.