Üç gündür Xiao Zhan'ı görmüyorum. Tıpkı daha önceden yazdığım gibi gölgesi bile önümden geçmiyor.
Kendi kasabamıza döndüğümüz günden beri ne ayinlerde ne yemek saatlerinde ne de başka bir şey esnasında ortalıklarda görünmüyor.
Ona olan özlemim kocaman oldu, artık rüyalarıma da girmeye başladı. O çok sevdiğim narin elleri rüyalarım boyunca hep omuzlarımda olurdu. Ben onun ellerinin üzerini okşardım o gülümserdi. Kurallardan, yasaklardan hiç söz etmezdi fakat ben yine ona olan saygımdan ona yaklaşmazdım. Birbirimize bakardık yalnızca, gözlerimden onu ne denli sevdiğimi görebilirdi.
Rüyalardan uyanmasıysa en acımasız olanıydı.
Kalbimin tam ortasına bir hançer saplanmış gibi acıyla olduğum yerde eğilirdim. Ellerim çaresizce göğsümün üzerindeki kumaşı sıkar ve beni sıkışık bir odadaymışım gibi hissettiren o hissin geçmesi için Tanrı'dan medet umardı.
Xiao Zhan konusuna yeniden dönersek eğer onu üç gündür göremeyişimin sancılarını çekiyordum.
Ve onsuz girecek olduğum dördüncü gün kilisede kıyamet koptu.
Çığlıkların ardı arkası kesilmezken odamın kapısını araladım. Tıpkı benim gibi diğer rahip çocuklar da odalarının kapılarını aralamış, taş koridor boyunca koşuşturan rahibelerin arkasından bakakalmışlardı.
O sırada çocuklardan biri neler olduğunu sordu, diğeri karşılık verdi.
Xiao Zhan, dedi acı tınısı sesinden okunurken. Sonra yüzünü buruşturdu ve ellerini yumruk haline getirdi. Bu kadar iğrendiği şey ne olabilir ki diye düşündüğüm sırada devam etti.
Ellerini yakmış.
Odadan koşarcasına fırladım, kalbim ağzımda atıyor gibiydi. Yüreğim sevdiği adamın başına bir şey geldiği için çığlık çığlığa haykırıyordu. Bir saniye bile dinlenmedim. Rahibelerin girdiği yolu fark ettiğim gibi adımlarım merdivenlere yöneldi.
Yine çan kulesindeydi.
Yine kendini günlerce oraya kapatmıştı.
Ne yaptın sen Xiao Zhan, diye fısıldadım koşuşumun arasından. Birilerinin duyması imkansız olsa da içimden bu zehrin bir kısmını en azından bu öfkeli cümleyle dışarı atmak istedim.
Ulaştığım koridorun sonundaki odaların birinin hemen önünde bir kalabalık toplanmıştı. Lanetler saydırarak oraya ilerlemeye devam ettim. Koşa koşa geçtiğim koridorlar, nefessiz çıktığım onlarca merdiven yüzünden ritmi değişen ve sancıyan kalbimi umursayacak halde değildim. Rahibeleri ite ite odaya girdim, peder henüz yoktu.
Adını haykırdım, vakit kaybetmeden onun yerde acıyla kıvranan bedeninin yanına çöktüm. Her hareketim çok hızlıydı, reflekslerim bile kendi gerçekliğimden o kadar farklıydı ki kimsenin daha önce beni öyle görmediğine yemin edebilirdim.
Adımı duyduğu anda hıçkırıkları arasından başını kaldırıp gözlerini araladı, öylece yüzüme baktı. Ve benim geldiğimi fark ettiği sırada yeniden ağlamaya başladı. Daha güçlü daha feryatlı ağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.