Düşündüklerim veyahut yazdıklarımdan mütevellit üç gündür büyük bir azap ateşinin içinde yanıyorum. Tanrı'm, önceki yazdıklarımdan dolayı mı saldın içime bu hissi?
Lütfen bana karşı bu kadar acımasız olma, yalnızca kendimi bulmaya çalışıyorum.
Aklımın bir ucunda yer edinen bir diğer düşünceden bahsetmek istiyorum bugün çünkü önceki gibi sorgulamaya geçersem işin içinden çıkamayacak ve belki de ağlaya ağlaya serzenişte bulunacağım.
Xiao Zhan denilen o çocuk üç gün önce, saman kağıtları hatırlar geçen pazar günü yazmıştım mektubumu, o pazar günü göz hapsime girdi. Bilmiyorum, her şey çok bulanık. Sıradan biri aslında, hiçbir özelliği yok.
Saçları buluta benziyor yalnızca, oldukça kabarık ve dalgalı saçlara sahip.
Ekmek ve şarap ayini sırasında gözleri dolu doluydu. Peder tarafından tıpkı benim gibi azarlandığını sanmıştım fakat zaman geçtikçe fark ettim ki İsa aşkıyla yanıp tutuşan bir çocuktu kendisi.
Elinde sımsıkı tuttuğu ve siyah cübbesine kırıntıları düşen ekmeği bir süre dudaklarının üzerinden çekemedi, gözyaşları arasından birkaç ayet okudu ve parlak kırmızı dudaklarını yavaşça ekmeğin sert kabuğunun üzerine dokundurdu.
O sırada kendi elimde tuttuğum ekmeğin avcumda istemeden sıktığım için rezil bir hale geldiğini gördüm.
Kimseye belli etmeden ve hiç de istemeyerek ekmekten bir kez ısırdım daha sonra tüm piskoposların başı olan papazın elime tutuşturduğu bakır çanağın içindeki şaraptan bir yudum aldım. Yıllardır o büyük yedi günahtan ikisi olan ve pederin tekrar tekrar anlatmaktan dilinde tüy bittiği açgözlülük ve oburluk konusu sanki mektebimdeki bazı çocukların bir kulağından girmiş bir kulağından çıkmış gibiydi. Günlerdir aç bırakılmış bir sokak çocuğundan farksız bir biçimde yemeye doyamadıkları ekmekleri gördüğümde kusmak istedim.
Aynı dine mi mensuptuk? Tanrı'mız aynı mıydı? Peki yürüdüğümüz yol aynı mıydı? Hepsi için birer evet cevabına sahiptim.
İşin rahatsızlık verici olan bir tarafı şuydu ki yaptıklarımdan mütevellit günahlara boyandığımı söyleyen peder ve bu şuursuz çocuklar Tanrı katında cennetin en aydınlık ve bereketli köşelerinde ruhları için bir yer bulmaya layıklardı fakat ben ateşlere mi layıktım?
Belki o aydınlık ve bereketli yeri hak eden tek kişi Xiao Zhan olabilirdi. Yüreğinde gerçek bir aşk olduğu bariz belliyken onu gördüğüm sırada sırf bu düşüncelerim adına utandım.
Onun gibi olmak isterdim. Çünkü o emin ellerde olduğunu ağzını açmadığı takdirde karşısındakine bağırabilen biri gibiydi.
Yüzü garipti, pederin bize anlattığı kadın ve erkek tasvirine pek uyduğu söylenemezdi. Kocaman gözleri bazen kızarırdı, tıpkı o günkü gibi ayet okuyarak ağladığı zamanlardaysa minik kirpikleri ıslanır, neflerin arasından sızan o gün ışığı yüzüne vurduğunda ışıl ışıl parlardı.
Genelde sessiz kalmayı tercih eden bir tipti, pederin gözdesi olmasına rağmen derslerde kendisine soru sorulmadıkça tek kelime etmezdi. Çelimsiz diye bahsedilen kişi oydu, yaşça büyük rahibelerin özel olarak kıyafetini daralttıkları çocuk Xiao Zhan'dı.
Hepimiz aynı saatlerde aynı yemeği yerdik, israfın günah olması dolayısıyla çanaklarımızda tek bir pirinç tanesine bile bırakmazdık. Peki o neden bu kadar zayıftı diye düşünmeden kendimi alamadım.
Az önce bu paragrafı yazıp bir süre düşündüm, daha önce dikkat etmemiştim fakat o çocuk her yemek saatinde masamızda olmuyordu. Yalan söylemek istemiyorum, kasabadaki adamlar kadar iyi bir matematiğim yok fakat şunu söyleyebilirim ki düşününce ben üç kere yemek yiyorsam o bir kere yiyor gibi bir şey oluyor.
Elleri de oldukça garip, herhangi bir nesneyi tutuşu da garip. Neden bu kadar yavaş ve hassas davrandığına anlam verebilmiş değilim.
Beni ondan ayıran en önemli özellik yalnızca benden üç ya da dört santim uzun olmasıdır, başka bir özelliğe sahip olmayan, oldukça sıradan biri. Tüm gün eli boynundaki gümüş haç kolyesinde, dokunmadan duramıyormuş gibi davranması bazen beni öfkelendiriyor.
Fakat bazen bu benim umrumda olan bir şey olmamalı diye düşünüyorum. Sahi, beni neden ilgilendirsin ki?
Yine de itiraf etmek istiyorum, nasıl olsa bu yazdıklarımı Tanrı, melekleri ve ben dışında kimse okuyamayacak: Eğer ki buradan çıkıp bir daha geri dönme ihtimalimin olmayacağı bir yere gidecek fırsatım olsaydı hiç tereddüt etmeden onu da kendimle birlikte bu kafesten kurtarırdım.
Saflığıyla bunu hak ediyor çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.