Birkaç gündür Xiao Zhan'ı görmüyorum fakat bu kez diğer göremeyişlerime kıyasla içimde çok büyük bir korku var. Ona sarılmamdan, doya doya dokunmamdan ya kendine bir şey yaparsa diye düşünmekten karnıma ağrılar girmiş gibiydi.
Ne düzgün yemek yiyebildim ne de gözüme bir damla uyku girdi. Kaç gün oldu sayamadım, belki bir haftayı çoktan aşmıştı.
Yemekhane her zamanki gibiydi. Ağzını şapırdatarak yemek yiyen saygısız ve eğitimsiz onlarca çocuk vardı. Aralarında aydınlık ve görgülü olan bir ben bir Xiao Zhan'dı.
Ah Xiao Zhan, o zarif parıldayışın yokluğunda bile öyle gözlerimi alıyor ki duysan, bir görsen beni nefesin kesilirdi.
Çatalımı önümdeki tabağın içine bıraktıktan sonra ellerimi birleştirdim ve öylece durdum. Nankörlük ediyor olabilirdim belki fakat benim gözümde Tanrı benden çok daha nankördü. Bundan mütevellit onu yüceltecek bir duayı ona hak görmedim.
Ne zamandır ayet okuyor gibi görünerek öylece duruyorum bilmiyorum.
Herkes yavaş yavaş dağılırken onların arkasından ilerledim. Yemekhanenin geniş kapısından geçmeden hemen önceyse biri tarafından durduruldum.
Yibo, rahibelerden biri adımı çağırarak olduğum yerde beni durdurdu. Seninle biraz konuşalım mı?
Yaşı nereden bakılsa ellinin üzerinde gibiydi muhtemelen bir büyükanne yaşındaydı. Başımı salladım ve kendisini takip etmemi isteyen rahibenin arkasından ilerledim. Koridorlardan geçtik fakat bu esnada tek bir kelime bile etmeyişi beni meraklandırdı.
Bir anda aklıma Xiao Zhan geldi. Yakalanmış olmamızın korkusu tek bir saniye içinde baştan aşağı tüm bedenimi kaplarken adımlarım yavaşladı. Tanrı'ya yemin olsun, yakalandım ve darağacına götürülüyorum diye iç geçirdiğimi utançla kabul ediyorum.
Daha önce geçmediğim hatta varlığını bile bilmediğim koridorlardan sonra nihayet karşımıza bir kapı çıktı. Kapıdan geçtik ve rahibe arkamızdan kapıyı kapattı.
Yibo, dedi yeniden. Bu taraftan gidiyoruz.
Kilisenin arka bahçesine çıkmış gibiydik fakat asıl arka bahçeyi bilirdim, orasının neresi olduğunu bir türlü anlamadım. Daha sonra fark ettim ki yemekhane ve yatakhanenin arasında kalan bir yerdi. Orasını kimse kullanmadığı için tek bir ahşap bank dışında hiçbir şey yok. Bolca ağaç var ve bir o kadar da yabani ot. Dizlere kadar çıkanlar bile var.
Xiao Zhan görse muhtemelen çok severdi.
Dün akşamüstü bir kadın kiliseyi ziyaret etti, dedi rahibe çimlerin arasına eğilirken. Ne yaptığına hiçbir şekilde anlam veremedim. Kadın doğrulduğunda elinde bir ahşap kutu tutuyor olduğunu gördüm.
Senin, dedi yeniden yüzüme bakarken. İsmini bilmediği için görünüşünle anlattı seni. Ayrıca büyükannenin bir arkadaşı olduğunu ve sana söylediğim takdirde kendisinin kim olduğunu bileceğini söyledi bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historische RomaneTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.