Xiao Zhan'ın vicdan acabı duyduğu konusundaki söylemlerini dinleye dinleye onun odasına geldim ki bunu yeni kağıdımda anlatıyorum. Olayın detaylarına öyle dalmışım ki kağıdımı önlü arkalı tamamen yazıyla doldurduğumu fark edemedim.
Gerekçesi sorulmasa dahi söyleyebilirim ki Xiao Zhan'ın bu zayıflığı beni artık korku da değil tamamen takıntı dolu bir oğlan seviyesine taşıyordu. Onu kucağımda taşırken fark ettiğim şey her ne kadar düşmemek adına olabildiğince az temas etmek için bana değil de cübbeme tutunan eli olsa da bir diğer şey onun kucağımdaki hafifliğiydi.
Yıllardan beridir belirli haftalarda hepimizden tuttuğu ve haddi hesabı olmayan oruçların acısı bu oğlanın zayıf ve dayanıksız bedeninden çıkıyordu. Küçücük yaşından itibaren varını yoğunu kilise ve Tanrı için harcayan Xiao Zhan'ın bu oruçlarını, hareketsiz geçen yıllarını düşündükçe neden yaşını göstermediğini anlıyorum. Kendisine farz kılınmayan fakat bir yandan da doğru yolun bu olduğu öğretilen Xiao Zhan'ın şimdiki aklı olsa kendini, o vakitleri düzeltir miydi acaba?
Fakat yine de Tanrı'ya olan bu bağnaz adanmışlığından hiçbir şekilde rahatsızlık veyahut pişmanlık duyduğunu sanmıyorum.
O hala daha içinde Mesih'e ve Tanrı'sına öyle büyük bir aşk besleyip empati kuruyor ki onu bu düşüncelerden ayırıp da tam aksine döndürmek imkansızdan beter.
Ve o arafta kalmış ruhuyla ne benden, bana olan tesirli duygularından kaçabiliyor ne de tüm korkularını aşıp bana gelebiliyor.
Hâlâ mı, Xiao Zhan?
Çabaladığını çok berrak bir biçimde görebiliyorum, belirli vakitlerde duyduğu heyecanını gözlerimi kapatıp da düşündüğüm her an anımsayabiliyorum fakat yine de o benim bu uğraşlarıma rağmen bir tepki vermekten çok aciz.
Belki de ben yanlış düşünüyorum?
Çünkü Xiao Zhan'ın beni en son ne zaman kovduğunu ya da elinin tersiyle beni ittiğini söyleyecek olursam eğer bir müddet düşünmem gerekir. Bu vaziyetimin cevabı hiç de üstü kapalı değil, uzun zamandır yapmıyor bana bunları muhtemelen bu yüzden.
Tıpkı ayinin hengamesinden yararlanıp da soluğu onun odasında almamız gibi bu olayda da onun beni bağıra çağıra kovduğunu söyleyemem.
Titreyen bacaklarını hissetmek içten içe benim de telaşlanmama sebep olmuştu bundan dolayı yaptığım, daha doğrusu aklıma tek gelen vaziyetten sonra yaptığım şey Xiao Zhan'ı usulca kendi yatağına bırakmaktı. Öylece ayaklarını sarkıtarak fakat biraz da omuzlarını düşürerek oturdu. Ben ayaktaydım.
İsa'nın huzurunda Tanrı'nın gözleri önünde ne yapıyorsun sen Yibo, söylediklerine bakıldığında öfkesini bana kustuğu düşünülebilirdi aslında oysa ki sesi öylesine kısıktı ki ben dahi anlam veremedim.
Ben, devam etmekte zorlansa da kelimeler bir şekilde dudaklarından döküldüler. Tıpkı senin vaziyetine anlam veremediğim kadar kendi hareketlerimden de şüphe duyuyorum. Eski vaziyetime kalsa bana bunu yaptığın için elini bileğinden koparıp atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.