Sabahın erken saatlerinden beridir devam eden bir stresin içindeyim.
Sabah bizi uyandıran etken normalde olduğu gibi rahibeler değildi, Xiao Zhan'ın o demir çalar saati gürültüyle yankılanmaya başladığı an korkuyla uykumdan uyandım. Belki yattığım yerden bile sıçradım.
Benimle birlikte başını kaldıran diğer rahip çocuk yalnızca kırpıştırdığı gözleriyle yatağından kalkıp gitti. Yatakhanenin umumi tuvaletini kullanmak için olduğunu varsayıyorum aynı şekilde odadan çıktı.
Derin bir uykudaydım, belki rüya görecek kadar bilincim kapalıydı fakat ben yıllardır, her sabah şefkatli bir rahibe kadının sesiyle uyanmaya o kadar alışkındım ki o saat kalbimi korkuyla attırmıştı. Benim aksime Xiao Zhan uyuşukça yerinden kalktı ve her yandan uzun, krem geceliğiyle ayaklanıp ellerini örten gecelik kumaşına aldırmadan saati susturdu.
Yeni ayılmanın getirdiği dalgınlıkla başta dikkat etmemiştim aslında ama tuvaleti kullanıp yeniden odama döndüğüm vakit fark etmiştim ki yeni uyanmış Xiao Zhan'ın yüzü çarşıda satılan porselen bebeklerden halliceydi. Şişen dudakları, ne düşündüğü anlaşılamayan uykulu ifadesi, ağır ağır kırpıştırdığı gözleri, yanağında izi çıkan karmaşık yastık izi ve giydiği o krem rengi gecelik içinde ne kadar güzel göründüğünü muhtemelen hiç fark edemeyecekti.
Ona o kadar düşkündüm ki bu detayların hepsini odaya girdiğim ve duraksamaksızın yatağıma ilerlediğim birkaç saniye içinde görebildim.
Kırgındım, o da bunun pekala farkındaydı. Gözlerim bana karşı çıkarak ona doğru kaysa da tamamen kendimi zapt etmem çok da uzun sürmedi. Arkamı döndüm ve kendi üzerimdeki kıyafetleri çıkardım. Cübbem öylece yatağımın ayak ucunda, yerdeki bohçanın hemen en üstünde, duruyordu. Aldırmadım, kendi geceliğim yerle buluşurken bile ona bir kez olsun dönüp bakmadım.
Hala tereddütlü hareket ediyor oluşunu fark edebildiğim an kendimi yüksek bir yerden atmak istedim.
İyi kötü bir şekilde, köşelerden köşelere kaçarak giyindi o da. Etrafımda attığı adımları dahi sanki çoktan kırılıp yere saçılmış kalbimin parçalarını ağırlığıyla eziyor gibiydi.
Aradan saatler geçti. Elbette ki hepimiz kahvaltı ettik, dualarımızı okuyup bu nimetleri bize sunan Tanrı'ya şükranlarımızı sunduk. Pederimiz kendi işine öyle alışık bir insandı ki söylediği her şey yerli yerindeydi.
Bir deyim var bu cümleyi kısaca anlatabilmek için ama ne kadar düşünürsem düşüneyim bir türlü aklıma gelmiyor. O yüzden daha fazla uğraşmadan açıklama yapma faslını geçiyorum.
Her neyse bir şekilde sabah halledilen tüm işler son bulmuş oldu daha sonra ise yeniden at arabalarına bindirildik. Xiao Zhan her ne kadar sesini çıkarmamış olsa da yerimi değiştirmek için başka bir çocukla konuştum. Kabul etmesine müteşekkirim.
Fazla mı alıngan davranıyordum bilmiyorum, sadece böylesinin daha uygun olacağını düşündüm. Yol boyu sessizdim. Onunsa nasıl bir ruh hali içinde olduğunu bilmediğimden suskun görüntüsü aklımdan çıkmak bilmedi.
Taş molozlarının hala daha yer yer öbekleştiği bir kilise bahçesinden geçtik, umarım ki en kısa zamanda temizlenir orası çünkü gerçekten güzel bir yerdi. Sadece bahçenin girişinde bile birçok ağaç dikilmişti ve onlar serpilip büyüdüklerinde burası ağaçlar arasında gizlenmiş bir kiliseye dönüşecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.