Bütün kilise beni konuşuyor. Dur durak bilmeden, benim orada olup olmadığımı umursamadan benim hakkımda ileri geri atıp tutuyorlar. Çok rahatsız edici.
İnanma ihtimali olanlara kaç kez gerçeği anlatmam gerekir, kendimi açıklasam kim inanır ya da bu gerçekleri bu onlarca öğrencinin hangi birini koşturarak açıklamam gerekir?
Kapana kısılmış bir haldeyim. Dünkü vaziyetim, kiliseden çıkışım saatler sonra girişim o kadar rezil rüsvaydı ki kendime inanamadım.
Peder yaka paça beni çekiştirerek kilisenin bahçesinden geçirdi, kendimi onun elinden kurtarmaya çalışırken can havliyle bağırarak beni bırakmasını söyledim birkaç kez. Panikledim ve bundan mütevellit mantıklı düşünemedim. Ayrıyeten düşünemediğim hususlar arasında bağırmamdan dolayı dikkatini bana ve pedere veren meraklı öğrencilerin olabileceğini de unuttum.
Ana kapı açıldı ve sıraların arasından geçerek apsise kadar sürüklendim, döndük ve arka kapıdan yatakhaneye bağlanan koridora girdik. Çocukların ve orta yaşlı rahibelerin arkamdan bakması beni çok utandırdı. Yerin dibine girdim. Girsem de yukarı çıkmaya yüzüm yoktu nasıl olsa.
Koridorlar boyunca sürüklendim, Tanrı'm, inanamıyorum. Daha önce de ceza almıştım fakat bu kez beni yerle bir edecek bir cezanın geliyor olması beni neredeyse ağlatacaktı. Yakama yapışan pederin bileğine tutundum, ona birkaç kez daha seslendim. Ettiği hakaretler çenemi kapatmam içindi.
Peder beni odasına doğru çekerken koridorun başında Xiao Zhan göründü, tıpkı o da diğerleri gibi gürültüyü duymuş ve ne olduğuna bakmak için gelmişti. O vakit neden böyle bir şey düşündüm bilmiyorum ama neler olduğuna bakmak için geldiğinde yüzündeki meraklı ifade merkezde benim olduğumu fark ettiği vakit sanki korkuya bulanmış gibi değişti.
Artık kafayı yediğime kanaat getirdim sonra peder beni kendisiyle birlikte odasına soktu. Arkamızdan kapı sert bir şekilde kapandı.
Seni günahkar, var gücüyle yüzüme bağırdı. Ne hakla benim işime karışırsın!
Aslında dedikleri o kadar içime işledi ki dediği hiçbir şeyi unutamadım.
Birinin ölümüne dolaylı yoldan sebep olduğun için Tanrı seni ateş çukurlarında yakarken nefes almana bile izin vermeyeceği kadar nefret ediyor senden. Nefes alabilmek adına her çırpınışında ciğerlerine kor alevler dolacak ve sen biraz da içten yanacaksın. Günahını paylaşmak için kimse senin yanında olmayacak, yalnız kalacaksın. Tanrı seni neden yarattı Yibo, söyle bana?
Bir rahip olarak kime ne faydan dokundu bunca yıldır, Tanrı'nın gücüne gitmesin fakat, Tanrı tarafından bile sevilmeyecek bir kulsun Yibo, yüzüme karşı o kadar eğilmişti ki bir an kendimi geri çekilmeye çalışırken buldum. Belki de bu yüzden bu agresif hallerin.
Hekim çağırmalıydınız, diye bağırarak sözünü kestim çünkü son raddemdeydim. Gözyaşlarımın arasında devam ettim. Asıl siz söyleyin bana, siz İsa mısınız ki o kadını o halden yalnızca birkaç ayet eşliğinde mucizevi bir şekilde ayağa kaldırabilesiniz?
Bana vurdu. Elinin etkisiyle bedenim sertçe arkamdaki duvara çarparken kendimi toparlamaya çalıştım. Yanağım yanarken kendimi kaldırmaya çalıştığım vaziyetim gözlerimin kararmasıyla üst üste gelince toparlanmam uzun sürdü. Kendime geldiğimde pederin elinde bir sopa vardı. Gözlerim korkuyla büyüdü, geri kaçacak yerim kalmadığı için mecburen kollarımla kendimi korumaya çalıştım.
Seni aklanmaz edepsiz çocuk, karnıma vurdu. Acıyla eğilip karnımı tuttum. Yüksek sesle inildememe rağmen kendimi dik tutmaya çalıştım.
Seni rezil köpek, sonra sopa sırtıma çarptı.
Seni pis şeytan, üçüncü seferinde de bacağıma vurdu. Bir kez daha bağırdım fakat kendimi istemeden yerde buldum. Acıdan gözlerim dolmamış olsaydı belki korktuğum için ağlardım. Kaçış yolumun olmadığını gayet iyi biliyor olmak kalbimi deli gibi çarptırdı.
Tanrı senin gibiler için cehenneminde hususi ateşler yarattı, sırf senin gibi ahmak günahkarlar için. Senin gibi küstah piçler için, o kadının yerine senin ruhun uçup gitmeliydi Yibo, kime ne yararın var seni hayırsız, vuruşlarının her bir tanesi hala daha zihnimde yerini koruyor.
Çünkü hala daha canım yanıyor, daha fazla böyle bir muamele görmek istemememe rağmen yeniden aynı şeyleri yaşamak çok gücüme gidiyordu.
Bir yandan gururuma da yenik düşemedim. Kanlar içinde kalan ağzım, burnumdan süzülenler hatta tüm yüzümde oluşmuş kanayan çiziklere rağmen küstahça konuşmama engel olamadım.
Cehennemlik olan asıl kendini peygamberden bozma kul olarak gören sizsiniz, iradelerine yenik düşen o şuurunu kaybetmiş yalancı çocuklar, kutsayacağı adamla Tanrı'nın evinde ilişkiye giren o aptal baş rahibe, okumamış ve hiçbir şeye saf sevgi beslememiş nankör kasabalılar! Buna rağmen neden yanan tek ben oluyorum Tanrı aşkına!
Söylediklerimin en hafifi belki de buydu, ben konuştukça darbe aldım. Göz gözü görmeyecek kadar görüşüm karardı, vücudum belki de odundan daha kaskatı kesildi. Dakikalar sonra kendimi yere yığılmış halde buldum. Göz ucuyla baktığım pederin üzeri dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Buna rağmen gözlerindeki nefret ışığını kaybetmiş değildi.
Kalk, dedi yeniden yakamdan tutarken fakat benim ayakta kalmak için gücüm hiç kalmamıştı. Kalk lanet olasıca!
Odasının kapısını açtı ve beni kapının önüne fırlattı. Yüzüme karşı çarpan kapının ardından bir çöp torbası gibi tökezleyip yere yığılan bedenime rağmen biz içerideyken kapıyı dinleyen onlarca öğrenciyi görmek beni keyiflendirdi. Herkes oradaydı, kapıyı yakından dinlemeseler bile eminim ki benim bağırdıklarımı işitmişlerdi.
O kadar nefret doluydum ki, etrafımdaki tüm şahısların üzerini kapatıp geçtikleri ayıplarını duyurduğum sefasına o kadar kapıldım ki yüzümün her yerinde sıcak kanın varlığını hissetmek umrumda bile olmadı. Bedenimdeki ağrıları, cübbemin altındaki morlukları ve çizikleri görmedim bile.
Hepsinin günahları birbirleri tarafından işitildi. Herkes layığını buldu. Konuşulan benim yediğim dayak ya da aldığım ceza değil, lafını ettiğim herkesti.
İsmi geçmeyenlerse yalnızca ben, Xiao Zhan ve Tanrı'nın adaletiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.