Kilisede bir başka laf kalabalığının ortalıkta dolandığı günlerden biri bugün.
Çoğu kişinin dilinde ise Xiao Zhan'ın burada bulunduğu vakit boyunca yakın olduğu bazı öğrencilere mektup göndermesiydi vaziyet.
Üzücü ki benim adımı taşıyan bir zarf hiç ulaşmadı elime.
Açıkçası sorun değil elbette ki, sevdiğim oğlan beni kalbinde yaşatsın yahut hep hatırlasın benim için bu kadarı dahi yeterli olacaktır.
Çok uzun vakittir boşladığım ibadet durumları bir tek pederin gözüne batmamış olacak ki birilerinin dik bakışlarını hissediyorum bedenimde. Daha fazla dayanamadım, ki aksattıklarımın farkındalığı ve suçluluğu da üzerimdeyken, kitabımla çan kulesine çıktım. Onların düşündüklerini kanıtlamış gibi olacağımdan ana salonda bulunmadım, çan kulesi Tanrı'yla baş başa olduğum yegane yerdi çünkü.
Vaziyetin en başında Tanrı ile aramda ne denli kabarık sürtüşmelerin olduğunu dün gibi hatırlıyorum. Mektuplarımda belirttiğim kucaklar dolusu nefret cümleleri sanki bugün dönüp de hepsini yutacağım türden karşı gibiler bana.
Xiao Zhan bana uzaktı ve ben de bundan mütevellit Tanrı'yla uzaktım.
Yaşadığım, başaramadığım her türlü şeyin suçunu Tanrı'ya mal ederek kendimi rahatlatma çabalarım nafileydi. Değişen hiçbir şey olmadığı gibi sevdiğim olan da bugün mutlulukla gülümseyebiliyor bana.
Canımı sıkan tek husus ise insanlar, hayatımı onların öngördüğü biçimde yaşayacak olmam hala göğsüme oturan bir taş. Sahilde oturan yeni evli çiftlerin birbirini öpmesi her ne kadar sevgi dolu ve doğalsa benim Xiao Zhan'ın bırak ellerinden tutuşum onun adını iç çeke çeke söyleyecek olmam da bir o kadar olağandışı.
Yine de mutluyum, gerçekten günlerim eskisi kadar huzursuz geçmiyor ve ben ağlayarak uyuyakaldığım günleri tamimiyle geçmişte bıraktım. Tanrı'nın oğlu gün geçtikçe büyüyor. Günler hiç olmadığı kadar hızlı geçiyor, kışın ortasında yalın ayak sokağa atılacak dahi olsam ufacık bir kibrit aleviyle mutluluğu geri kazanacak kadar da uçuğum.
Xiao Zhan beni büsbütün, çepeçevre kendine hapsetmiş bir sarmaşık. Bazen dikenleri beni kanatır, bedenimi öldürmek ister gibi sımsıkı sarar ve bazen de yapraklarıyla tenimin üzerinde görünmez izler bırakır.
Eş vakitte yine o, beni kendisinden düşük görüp üzerime basacak kadar büyüklenirken bazı vakitler, örneğin gece yarıları, ona dokunmam için gizli saklı imalarda bulunurdu.
Xiao Zhan güzeldir, kim ne derse desin hayatım boyunca biriciğim olarak kalacak.
Bunlardan ziyade yazmak ve yazmamak arasında sıkışıp kaldıklarım da mevcut. Emin olmadığım konu ise bu ona duyduğum aşkın bir sonucu mu yoksa aşkımı büyüttüğüm, beslediğim oğlanın etkisi altında yaşımın getirdiği şeyler olması mı.
Bazı geceler alevler içinde yanıyorum, yapmamam gerek bunu da biliyorum fakat ellerimin altında sanki o varmış gibi hareket etmek benim için epey zorlaşıyor. Kasıklarımda bir ateş var sanki ve sevdiğim oğlan şu sıralar her aklıma düştüğünde bu yangın büyüyor.
Önceden en korktuğum şeylerden biriydi bu. Onu kirletecek yahut korkutacak her türlü meziyetten sakınmak saf duygularla aşık bir oğlan olan bana bir vazife niteliğindeydi. Işıklar altında ona eşlik etmek ve her türlü şeyin en temizinden sunmak kendi adımdan önce gelirdi fakat şimdi aklımın en ücra yerlerinde büyüyen ve karanlıktan usul usul çıkan bu düşünceler her bir yerimi sarmış bulunmakta.
Unutmaya, bu kadarının ikimiz için de çok fazla olduğunu kendime hatırlatmaya çalışıyor olsam da kendime inat unutmamam gereken her şeyi unutup Xiao Zhan'ı ellerim altında mahvetme arzum beni hayallerimde boğacak gibi.
Gözlerime bakışı, adımı seslenişi veyahut dermansızca omuzlarıma tutunuşu hiç yaşamadığım halde oldukça net hayal edebildiğim görüntüler. Daha fazla yapamıyor gibiyim, çizgiyi aşmak hiç içimden gelmiyor fakat kulaklarımda uğuldayan sesler de az buz değiller.
Bu şuurumu kaybetmekse eğer varsın kaybedeyim, Tanrı ise bir gece görmesin beni. Ben aşkımla bir olayım.
Kabul ediyorum her şey; yaptıklarımın ettiklerimin hepsini, düşüncelerimi, Xiao Zhan'ı ağlarken hayal edişlerimi, ismimi çağırdığı vakitleri, kirpiklerinin altından bana bakışlarını, imalarını nasıl da reddedişimi, hepsini. Bazen yeri geliyor keşke ona istediği gibi davransaydım diyorum fakat bu içime doluşan bir korkudan sonra yok olup gidiyor.
Yine yangınlarımı söndüremiyorum.
Bazı vakitler öyle çok istiyor oluyorum ki sabahlara değin gözüme uyku değmiyor. Ellerimi koyacak yer bulamıyorum, ne yapacağımı şaşırıyorum. Yasaklar aklı çeler, Tanrı'm. Sen yasakladığın şeyin aslında indirdiğin kitaptaki ilk ayetin bir nevi somut göstergesi olduğunu bilemedin mi?
Seviyorum, hayatım pahasına korurum onu ki bunlar sırf sevdiğimden. Yollarını gözetirim ve bunlar da hemen gelmesini istediğimden. Fakat sen insanoğlunun şuur akışını bozduğunu iddia ettiğin bu davranış neticesinde bana günahlar sevaplar yazıyorsun. Al tüm ömrüm senin olsun, ben yalnızca o oğlanı istiyorum.
Gece yarıları yanına gitmekten, onu sabahlara değin öpücüklerimle güldürmekten, ellerini tutmaktan, saçlarını okşamaktan, omuzlarından öpmekten veyahut gizliden gizliye o her ne kadar farkında da olsa küçük dudaklarını bakmaktan hoşlanırım. İkimize de mutsuzluk yakışmıyor bu yüzden. Yakıştıramıyorum.
Gözlerimi sımsıkı yumduğumda ve hemen ardından açtığımda bir anda karşımda belirse ve ben sevinç gözyaşları içinde boğulsam ne hoş olur diye düşünüyorum, Tanrı'm.
Ve bazen akıl almaz biçimde boğulduğum başka dünyalar oluyor. Düşünüyorum. Benim böylesine büyük bir aşkın içine düşeceğimden kaderim dolayısıyla haberdardın belki de, o halde aynı şekilde Xiao Zhan'ın da ilgilendiği birtakım şeyler olduğunu önceden bilmen gerekir. Farz etsem ki ne o ne de ben bir rahibiz ve halkın arasına karışmış sıradan genç adamlarız. Ya Xiao Zhan'ın yanında tanımadığım ya da tanımak istemediğim bir kadını görseydim?
Oruçlarından dolayı bu denli zayıf, neredeyse ayakta durmakta dahi güçlük çeken bu adam halktan biri olduğunda yaşını elbette ki doğrudan yansıtacak. Ya annesi onu bir kadının yanına yakıştırsaydı? Ya Xiao Zhan da öyle olsaydı?
Kendini benim gibi bir oğlanın değil de kasabalı bir kadının yanına yakıştıracak kadar sağlam ruhlu olsaydı?
Bunlardan mütevellit hatta belki de bu konuda mutlu olduğum tek şey budur fakat rahip olmamız bu açıdan hiç de fena gelmiyor gözüme. Evlenmemiz yasak olsa da en azından bu şekilde sevdiğim oğlanı avuçlarım arasında tutabiliyorum.
Günahları bir bir çiğniyorum, her ne kadar saf duygularla da yaklaşsam bırak bir oğlanınkini bir kadının aşkına düşmem dahi yasak benim.
Bilmem gereken, yaşamam hatta buna ömrüm boyunca sadık kalmam gereken tek aşk Tanrı aşkı ve ben bunu bu kilise çatısının altına geldiğim ilk günden itibaren hissedebilmiş değilim.
Yüksek affına sığınırım fakat herkes gibi sen de bazen bencil olabiliyorsun, yüce Tanrı'm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.