Kağıdım bittiği için bir başka kağıttan devam ediyorum, hem bu basitlikle anlatılabileceğim bir konu da değil.
Her neyse, o yaşlı hanımefendi benimle bir süre sohbet kurmaya çalıştıysa da ve ben duyduklarım yüzünden başta korkmuş olsam da nihayetinde duygulandım ve bu yüzden ağlamış bulundum. O sanırım beni anladığından konuşmasına devam ederek susmamı söylemedi bile.
İçimdeki kötü duygular azalana kadar ağladım, o ise sabırla başımda sakinleşmemi bekledi. Ben durulana kadar iki müşteri dükkana uğrayıp gitmiş olsa bile onları gönderdikten hemen sonra yeniden karşıma geldi ve şefkatli bakışlarıyla beni izledi.
Ben, bir giriş yapmam gerektiğini hissettiğim için adım atmış bulundum. Art niyet barındıran biri değilim. Yalancı, düzenbaz, üç kağıtçı ya da aynı kapıya çıkan bütün sıfatlar toplanıp sorgulansa bile hiçbiri değilim. Belki bencillik istisna olabilir. Fakat hanımefendi herkes bazen biraz bencil olmalıdır, öyle değil mi?
Kadın gülerek beni onayladı, onayladıktan sonra yüzündeki gülücüğü silmeden kapattırdığı fincanımı açtı ve içine bir göz attı. Konuşmaya devam ettim.
Anlatacağım şey sizi benden korkmaya ya da iğrenmeye iter mi bilmiyorum fakat, dediğimde kadının gözleri bir anda beni buldu. Hafif bir öfkeyle önüne dönüp fincanın içini incelemeye devam etti. Bir nevi olur mu öyle şey dermiş gibi bir vaziyete büründü.
Muhtemelen itmeyecek fakat siz yine de ben bunları dillendirirken çokça korkak konuşacağımı bilin lütfen, kadın başını kaldırıp beni dinlemeye başladığını belli eder gibi fincanı kucağına kadar indirdi ve sessizce beni izledi.
Gözlerim hep birinin üzerinde, dedim. Kadının yüzünde bir anda güller açtı, aşk gibi duygular barındıran hikayeleri dinlemekten hoşlanıyor olmalıydı. Ben önceden fark etmeden ona bakıyor oluyordum, yaptıkları sinirimi bozsa da sonradan gözüme hepsi güzel gözükmeye başladı. Başta buna pek takılmadım, önemsiz bir şey gibi düşündüm fakat zaman geçtikçe olaylar biraz sarpa sardı.
Nasıl, diye sordu kadın gözleri yeniden fincana kayarken.
Onu korumak istedikçe ellerimden kayıp gidişini izledim, hep ağlattım, çok canını yaktım, berbat bir vaziyete soktum onu fakat hanımefendi inanın bana ben bunları kendi isteğimle yapmadım. O, dedim sesim yeniden titrerken. Bana gelmek için çok korkak.
Bana bakışlarına odaklandığımda fark ediyorum ki, benden korkuyormuş gibi olsa da asıl korktuğu şey onun gözünde büyüttüğü Tanrı'sı. İçinde büyük bir aşk yaşıyor. Bu aşk iki kalp arasında olan gibi değil. Hayranlık gibi de değil. Sanki kendini İsa'nın yerine koyuyor da onun yaşadığı haksızlıkları, aşağılanmaları ve acıları yüreğinden hissediyormuş gibi ağlıyor. Hanımefendi öyle içli ağlıyor ki ona her baktığımda benim de gözlerim doluyor. Bu çok adaletsiz.
Kadın bir süre bakışlarını üzerimde gezdirdi. Durgun hali de anlaşılabilir vaziyetteydi.
Saçlarını okşamak isterim, onu öperek uyutmak isterim, ellerinden tutmak isterim. İstediğim onlarca şey varken o kendini çan kulesinin altında aç bırakarak Tanrı'sına kendisini sunuyor. İşlemediği günahların bedelini kendi ellerini yakarak, yere yığılacak kadar kendini harap ederek ödediğini düşünüyor.
Herkes farkında, sesim kısılmıştı. Herkes her şeyin farkında, bunun ona zararlı olduğunun da, muhtemelen gerçeği öğrendiklerinde onun günah işlemediğine karar verecekleri gibi her şeyin gayet farkında olacaklar. Fakat kimse ona dur demiyor, hanımefendi. Gözlerimin önünde eriyip gidiyor ve bana olan ürkekliğinden dolayı yanına yaklaşamıyorum. Kimse yapmıyor, kimse onu durdurmuyor. Haliyle bana da müsaade edilmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.