bir tanrı olsaydım içinde ikimizin olduğu bir orman yaratırdım

109 7 21
                                    

Xiao Zhan'ın yatağında döne döne uyumaktan daha güzel bir şey varsa eğer o da birlikte çarşıda gezmekti. Yaşlı hanımefendi olayında yüz yüze baktığım bazı adamlar beni tanıyıp da homurdanarak yanımdan geçse de işittiğim sahte öksürük hepsini kulak arkası etmek içindi. Bu olanağı sağlayan ise Xiao Zhan'dan başkası değildi.

İstisnalar ve içimdeki ufacık korku dışında güzel bir sabahtı.

Peder, kilise ahalisi henüz sabah kahvaltısını yaparken yaşı belirli bir noktanın üzerindeki öğrencilere yalnızca tek bir günlüğüne çarşı izni vermişti.

Çünkü Xiao Zhan gibi öğrencilerin bir raddeden sonra öğrenci olarak sayılamayacağı ve kiliseden gerçek birer rahip olarak ayrılacakları söz konusuyken onları birer yeni yetme gibi kiliseye bağlamak sonunda karanlığın gözüktüğü bir gerçekti.

Her rahip bir ihtimal başka bir kasabada ve bir başka kilisede görev alabilirdi. Beni korkutansa Xiao Zhan'ın benden uzaklara gidecek olma ihtimaliydi.

Ona baktığımday o mutluydu. Başarılı, tertemiz ve güzel bir oğlan olmanın ayrıcalığını yaşıyordu sanki çünkü Tanrı ona nadiren yaşadığı zorluklar dışında oldukça güzel nimetler sunuyordu.

Attığı adımlar benden daha narindi. Etrafa bakışları zarifti, yanından geçip de giden sokak hayvanlarına karşı sevecendi. Kaçamak vaziyette yanında yürüyen bana attığı bakışlarıysa Tanrı'nın tüm zulmünü taşıyor gibi yakıyordu beni.

Aklımı kirli düşüncelerle dolduran o gözleri ben her geri adım attığımda yeniden beni buluyordu ve Xiao Zhan'ın kolundan tutup da ağaçlık bir yerde gizlice öpmemek için sabrımın sınırlarını zorluyordum.

Halbuki o bu düşüncelerimden bihaber vaziyette yalnızca utandığımdan böyle davrandığımı düşünüyordu.

Biraz eve uğramak istiyorum, dedi bana bakmadan. Elinde tuttuğu bohçadan onların evine uğrayacağını tahmin etmiştim zaten, onun odasına gittiğim akşam gördüğüm kıyafetler gerçekten de annesine aldığı kıyafetlerdi.

Onu onaylayıp da yürümeye devam ettim. Belki yarım saat kadar o taşlı toprak yolda yürüdük. Elindeki bohça ona ağır geldiğinden yardım etmek istedim ve elinden alıp da bir müddet ben taşıdım. Bir anda yüzünde güller açmış gibiydi. Her ne kadar gerek olmadığını söylese dahi bunu yapmam onu hoş hissettirdi. O gülüşün bir istisnai bir açıklaması olamazdı çünkü.

Geçen dakikaların sonunda evlerinin önüne geldik bu yüzden taşımasına yardım ettiğim bohçayı yeniden Xiao Zhan'a verdim. Kapıyı açtı ve çalan zile aldırmadan bahçeye girdi.

Fakat sonra fark etti ki ben onun peşinden gitmedim. Garipsemesini anlayabiliyorum, bir benzeri tepkiyi ben de verirdim. Sonuçta ne olursa olsun birini öylece dış kapıda bekletmek pek de erdemli değil. Arkasına dönüp de kaşlarını çattı ve boştaki eliyle yanına gelmem için hızla salladı.

Ben burada kalsam daha iyi olacak, diyişimin hemen ardından sağ ayağını kaldırıp sertçe yere vurdu. Bakışları beni delip geçecek kadar sivri bir vaziyetteyken nihayet bahçeye girebildim. Zil bir kez daha çalarken bakışları yumuşadı ve kıkırdayarak arkasını döndü.

Benim içeri girdiğim an çalan zille birlikte annesi de bahçeye çıktı. Oğlunu gördüğü gibi sevinç nidalarıyla oğluna sarıldı ve yanaklarından kocaman öptü onu.

Benim imrenerek baktığım yanaklarınadan.

Ardından gözleri benim üzerimde durdu ve aynı içtenlikle bana da aynı gülümsemeyi sundu. Fakat beni hatırlamış gibi gülüşü kayboldu ve yerini daha şaşkın bir ifadeye bıraktı.

yeşil mandalinalar⁴, yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin