halbuki bedenini bu çiçeklerle kutsayan sarmaşık bendim

90 7 16
                                    

Bugün apayrıyım.

Tüm bedenim baştan aşağı titremesini uzunca bir vakittir kesemiyor. Zihnim darmaduman bir vaziyette hala, şuurunu kaybetmiş bir oğlan gibi taş duvarlara çarpa çarpa yürümemek için kendimi nasıl da dik tutmaya çalışıyordum.

Her şeyi tıpkı az evvel yaşanmış gibi epey net bir vaziyette hatırlıyor olmam epey bir ürkütücü.

Yahut Tanrı'nın bir lütfu.

Dün marmelatlı ekmek mevzusunu kağıda dökerken Xiao Zhan'ın bana odamdan gitmeden hemen önce neler dediğini de yazdım. O cümlelerin her biri zihnimi talan ederken arkasında yalnızca sevgi babında izler bıraktığını sanmak benim acemiliğimden başka bir şey değildi.

Bugünün sabahında ise her şey aynıydı. Sabah ayini, ayetler, dualar, demlenen çay kokularının yemekhane koridorlarında dolaşması ya da yine bu koridorlardan geçip giden rahip çocukların her biri aslında istisnasız her sabah gördüğüm ayrıntılardan değişmeyenlerdi.

Ve tüm bu aynı kıdemdeki olayların arasında bir farklılık, alışılagelmişin dışında aşina olmadığımız bir şey olursa eğer farklı olan mevzu bu açıdan kendisini çok daha berrak bir biçimde gösterebiliyordu.

Bunlardan biri ağlamaklı ifadesiyle Xiao Zhan'dı.

Yemek masasında ilk karşılaştığımız, oturduğumuz ve daha sonraki vakitlerde de ayaküstü karşılaştığımız her vakitte yüzünde hep aynı ifade vardı.

Dokunsan ağlayacak gibi bakması bir yana sanki onu zorlayan bir şeyler varmış gibiydi.

Neler düşünüyor tam manasıyla kestiremediğimden bir teselli de veremeyeceğimi biliyordum, bundan dolayı yanına bile isteye yaklaşmadım. Hem, nasıl olsa akşamüstü vakti için beni odasına davet etmişti.

Acaba, diye içimden geçirdim. Acaba bana ettiği tekliften mütevellit içinde bir pişmanlık mı var?

Öğlene doğru peder kürsüsünde bir vaaz verdi. Apsisten yankılanan sesleri arka tarafta kalan yatakhanemizin içinde dahi yankılanırken pederin sesi yüksekliğine rağmen huzur doluydu. Çoğunluğu çiftçilerden ve evlenecek olan yeni çiftlerden oluşan grup içinde biz yer almıyorduk bu defa.

Tüm öğrenciler yatakhanenin koridorlarında öylece dolaşırken aralarında Xiao Zhan'ı bulmaya çalıştım. Fakat oralarda yoktu. Ya pederin yanındaydı ya da çarşıya gitmişti.

Ayaklarım kendiliğinden hareket etmiş gibi ana salona ilerledi, onun orada olup olmadığını merak ettim. Yoksa kesinlikle çarşıdaydı. Yanımdan geçen birkaç rahibe hızlı fakat küçük adımlarıyla mumlarla ve zencefillerle dolu sepetleriyle tıpkı benim gibi salona girdiler. Ben yalnızca etrafa bakındım, onlarda kalabalığın içine daldılar.

Orada yoktu, muhtemelen çoktan çarşıya gitmişti.

Bu kadar erkenden gideceğini bilmiyordum açıkçası. Neler alacağını hatta nereye gideceğini dahi bilmediğim oğlanı benim karşımda dillendirdiği vakte kadar onu beklemek epey zordu. Vakit bir türlü geçmek bilmedi tek başımayken.

Bir ara bahçedeydim. Ayin de sona erdiğinde kilisenin içindeki kalabalık bahçeye, bahçeden de toprak yola döküldü. Hepsi son dileklerini dilemiş halde aralarında sohbet ediyorlar bir yandan da evlerine gidiyorlardı.

Vaazın çoktan bitmesine rağmen güneş hala tepedeydi ne yazık ki ve Xiao Zhan hala daha gelmemişti.

Gelmiş olsa dahi akşamüstüne dek beklemem gerekirdi.

yeşil mandalinalar⁴, yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin