Kasabada bir laf dolanıp duruyor. İşleri çığrından çıkartacak derecede büyük bir kasırga yarattıklarından kimsenin haberi dahi yok.
Bir büyücüden, bir cadıdan bahsi geçen onlarca laf kalabalığı dilden dile daha da büyüdü. Bir çığ misali büyüyen dedikodular eğer ki kiliseye değin geldiyse o halde işler çığrından çıkmış demektir.
Çarşıdaki, her daim yanına uğradığım yaşlı hanımefendinin arkasından söylenen laflar kulağıma ilk çalındığı vakit bedenim korkunç büyüklükte bir çığın altında kalmış gibi hissetmekten alıkoyamadım kendimi. Bunların sonucunda neler olur neler biter tek bir fikrim dahi yoktu fakat iyi şeyler olmayacağını kesin olarak bilmek sanki ailemden birinin başı dertteymişçesine ağlamak istememe neden oldu.
Sonuçta o kadının benim üzerimdeki emeği uzaklardan fakat yeteri kadardı.
Sözlerin asılsız olmalarını umarak pederin odasına gittim, nihayet akşamüstü odasına çekildiğinden onu yeni yakalayabilmiştim. Eski pederle aynı odayı kullanıyor olması beni germekten ziyade biraz ruhsuz hissettirse de bunların bir önemi olmadığından direkt lafa girdim.
Peder sizinle konuşmak istediğim bir şey var, ne lafın ortasına atladım ne de lafı dolandırdım. Oturduğu masada bir şeyler okumakla meşguldü ve benim konuşmamı duyduğu an başını kaldırdı. Beni dinlediğini gösterir gibi kaşları havalandı, parmaklarıysa boynundaki gümüş zincirdeydi.
Kasabaya gitmek için izin istiyorum sizden, içimdeki kötü his git gide büyürken sesimi zar zor sabit tuttum.
Kasabadaki vaziyetten haberdar mısın bilemem fakat şu sıralar pek de tekin yer değil orası, sarsılmaz çizgisi ve ağır duruşuyla her bir lafını gocunmadan tek tek yüzüme söyledi. Gitmek senin için tehlikeli olabilir, burada kalman en iyisi. Üstelik neredeyse akşam olmak üzere.
Ailem, diyerek neredeyse pederin sözünü kestim. Kaşları hafifçe çatılmış olsa dahi bir şey demeden telaşlı vaziyetime öncelik verdi. Ailem hakkında endişeleniyorum, vakit kaybetmeden dönmüş olacağım yemin ederim, peder.
Sıkıntılı nefesleri odada yankılanmaya devam ederken birkaç kez daha ısrarda bulundum. El mahkum birkaç saatlik izin alabildim. Ayaküstü tembihleri ya da dikkat etmem gerekenler dahil birçok şey sıraladı bana. Dinlemedim fakat hepsini onayladım. Aklım başka yerdeydi çünkü ve bunun gibi şeyler vakti boşa harcamaya gelmezdi.
Alelacele pederin odasından çıktığım gibi koridorlardan geçtim, kendimi güç bela kiliseden dışarı atabildim. Xiao Zhan avludaydı. Sessizce oturup da üzerinde hiçbir yaprak barındırmayan tek tük ağaçları izlerken benim nefes nefese koşuşturan vaziyetim onun dikkatini çekti. Ne yazık ki onun arkamdan baktığını hissetsem bile, dönüp de açıklama yapacak zamanın olmadı hiç.
Koştukça ayaklarıma dolanan cübbenin etekleri beni öyle yavaşlatıyordu ki kumaşı çekip de yırtmama ramak kalmıştı. Kaç dakika koştum bilmiyorum fakat yaşlı hanımefendinin dükkanına varana değin durup da hiç dinlenmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.