üzüm buğusu xiao zhan

72 10 3
                                    

Ağlama.

Ağlama, Xiao Zhan.

Hıçkırıklarınla yüreğimi dağladığın yetmez mi artık, ne diye ağlıyorsun böyle? Avcumdan başlayıp da yüreğime ulaşan bu sıcaklık elin deseler, hayatta inanmazdım. Bana o kadar uzaksın ki çünkü, şuur dışı yaptığın bu davranışların dışında benim için düşündüğün vakit yok.

Soğuk taşlar üzerinde sere serpe yatarken düşündüğüm şeyler yalnızca bunlardı.

Bulanık görüşüme rağmen gözümün önünde o çiçek yüzün parıldıyordu. Kendini sıkarak ağlamaktan kıpkırmızı kesilmiş suratınla öylece yamacına çökmüş, üstelik elimi tutmuş vaziyetinle karşımda ağlıyordun.

Parçalanan sırtımdan çok karşımda öyle ağlaman yaktı canımı. Oysa ki serzenişimde seni, sana olan duygularımı geride bırakacağımı dile getirmiştim.

Senden yardım istemem yanıma gelip bir kez daha beni yık geç diye değildi.

O vakit anladım ki önümde daha çok uzun yollar vardı, Xiao Zhan'ın düşüncelerini anlar gibi oldum.

Benden ne denli aceleci kaçışları, yüzüme dahi bakamayıp öfkesinin arkasına sığınması, beni geçiştirmek zorunda kalması bir bir aklıma doldu. Ağlayışları hala kulak doldursa da bir an duyamıyor gibi oldum. Gündüz vakti oldukça karanlık olan şimdi zifiri karanlık bir hale bürünmüşken Xiao Zhan'ın sesi bir başka uğultularla kulaklarıma doldu.

Tanrı'm, dedi. O ana dek onlarca çaresiz anını görmüştüm onun fakat bu defa hepsinden başka olduğunu düşününce kalbimin etrafındaki buzullar erimiş gibi hissettim. Ne yapacağım, ne yapacağım?

Panikten düşünemeyecek vaziyetteydi, benim vaziyetimse gözlerimi açamayacağım kadar ağırdı. Fakat yalan söylemek istemiyorum yalnızca dermanım kalmamıştı. Hala bile bu mürekkepli kalemi tutan ellerim ufacık bir hareketimde canımı yakıyor.

Omzumdan yakaladı beni, elinden geldiğince dikkatli bir şekilde yüzüstü çevirip sırtıma baktı. Ardından elini dudaklarının üstüne kapattı, gözleriyse dehşetle açılmıştı.

Yibo, adımı titreyen dudaklarıyla çağırdı. Ne yapacağım? Peder!

Bir anlık boşluğa düşmesiyle istemeden pedere seslendi fakat hemen sonrasında artık kilisede pederin olmayışı düştü aklına. Tamamen yalnız olduğumuzu idrak ettikten sonra bir kez daha hıçkırdı. Omzumdaki tutuşu sıkılaştı fakat bir yandan diğer eli gittikçe yüzüme yaklaştı. Parmak uçları varla yok arası yanağıma dokundu. Kayarak aşağı indi. Dudaklarımı teğet geçen eli taşa değen yanağıma kadar ulaştı.

Kalk, dedi halsizce yatan bana. Kalk lanet olası!

Hareketsiz bedenime sarılırcasına tuttu beni sonrasında da o zayıf bedenine rağmen kaldırmaya çalıştı beni. İmkansız oluşuna güldüm, sanki hiç yokmuş da gaipten sesler duymuş gibi yüzüme baktı. Kaşları çatılmıştı. Buna rağmen beni kaldırmakta kararlıydı. 

Başardı da.

Belime kadar kayan cübbemi umursamadan fakat yine de yaralarımı önemseyerek ellerini çıplak tenime yerleştirdi. Buz gibilerdi. Beni taşırken çokça zorlandı, dermansız bacakları ağırlığımdan titreyerek kendini bırakacak gibi olsa da bunu yaşadığı her defasında azimle dik durdu.

Çan kulesinin merdivenlerine kadar zor sürükledi beni, ayakta tutamadığım bedenimden her ne kadar utansam da o bunu umursamadan benim için endişelendiği için çok minnettarım ona. 

yeşil mandalinalar⁴, yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin