Aynı gün içinde yazdığım ikinci mektup bu, yalnızca vakit gece yarısını çoktan geçti.
Galileo hakkında yazdığım mektuptan sonra tüm kitapları kapatıp raflarına yerleştirdim. Ardından da saman kağıdını güzelce katlayarak cübbemin koluna sıkıştırdım ve çoktan bitmiş fincanımla kütüphaneden çıktım.
Her şey gayet sıradandı, çok huzurluydum. Üstelik akşamüstü saatleri olduğu için ayrıca bir mutluydum. Gökyüzünün o kızıl havasını görmek benim için oldukça hoş olurdu her daim.
Akşam yemeği vakti geldiğinde Xiao Zhan'ı etrafta göremedim. Her ne kadar endişe duyulacak bir durum söz konusu olmasa da eski anılar aklıma geldikçe kalbimde hep bir kuşku oluyor. Acaba mı diye düşünmekten şuurumu yitirecek kadar muammaydı her şey.
Tabaklarımıza yemekler konuldukça gürültü kesildi, herkes yemeğini yemeye başladı. Fakat Xiao Zhan hala daha ortalarda yoktu.
Elindeki kazanın içinden kepçeyle önüme yemek koyan rahibeye dönerek Xiao Zhan'ı sordum. Umutla bekledim cevap vermesini. Beni başından savmak için dahi söylemiş olabileceğini düşündüğüm cevabı aynen şu şekildeydi.
Bir müddet sonra burada olur kendisi, endişe etmene lüzum yok.
Başımı sallayarak önüme dönüp de kaşığımı tutmuşken yemekhaneye nefes nefese bir halde Xiao Zhan girdi. Hiçbir şey olmamış edasıyla nazikçe yerine geçti ve usulca kurulduğu sandalyesini masaya yaklaştırdı. Beklemeden ellerini birleştirdi ve duasını etti ardından da yemeğini yemeye başlasa da ara ara elini indiriyor ve nefesini düzenlemeye çalışıyordu.
Uzunca bir aradan sonra yemekhaneye baş rahibe girdi. Onu gördüğüm an tüm bedenim yeniden öfke içinde kavrulacak gibi olsa da aradan uzun bir süre geçtiği içim öfkemin dindiğini fark ettim. Bu defa hiçbir şey olmadı edasıyla önüme dönen bendim.
Rahibelere bir şeyler söyledikten sonra yemekhaneden ayrıldı fakat Tanrı'ya yemin olsun gözleri beni aradı masada. Bana bir şey diyeceğinden değildi elbette, muhtemelen neler olduğunu kolaçan etmek adına öylesine göz gezdirmişti.
Xiao Zhan yemek boyunca yüzüme hiç bakmadı. Bir türlü sakinleşmek bilmeyen çelimsiz bedenine eşlik eden kızarmış kulakları tıpkı az evvel belirttiğim gibi yemek boyunca renginden hiçbir şey kaybetmemişti.
Öyle sevimliydi ki aklımı toparlamakta zorlanıyorum.
Tabağını bitirdi, şükranlarını belirten duasını bizimle birlikte okuyana kadar sessizce masada oturdu. Herkes yemeğini bitirdiğinde arkasına yaslandı ve bir kez daha duasını okudu. Gözüme takıldığından ya da aklımın onda kalmasından dolayı değildi elbette ki fakat bu kadar dua okuyor olması beni işkillendirdi.
Bir müddet sonra yemekhaneden ayrıldık, ancak herkes ayaklandıktan sonra gözleri bana değdi. Benim ona olan bakışlarımı fark etmiş miydi bilemem fakat onun bana baktığını kilometreler öteden hissedecek kadar ilgiliydim ona karşı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.