Hayat gerçekten zordu, hepimiz için. İster ailem, ister ben ya da ister Xiao Zhan için olsun.
Sevdiğim oğlanın bugün gelip de bana bir başka kasabaya gideceğini söylemesi yalnızca hayatımı daha da zorlaştırmaktan başka bir şey değildi gözümde.
İsteyerek söylemedi bunu elbette ki. Yine de kalbimi epey kırdı bu durum.
Deli gibi titreyen bacaklarıma yüreğimin tam da ortasına konumlandırılmış koskoca bir kaya parçası eşlik ediyor gibiydi. Belki gözlerim kararmadı fakat buz kesmiş ellerim uzanıp da Xiao Zhan'ın incecik bileklerinden tutamadı.
Her şeyin en başında, bu öğlen vakti bahçedeydim, ayet okumalarımı çoktan bitirmiş olmamın yanı sıra peder, özenle kiliseye başlayalı henüz üç ya da dört sene olmuş küçük çocukları eğitiyordu. Benimse kolumun altında bir kitap, üzerimde kalın bir cübbe, dilimdeyse Xiao Zhan'ı kaybetmemek için tekrar tekrar okuduğum ayetler vardı.
Biraz ağlamak istiyordum açıkçası, bahçede dolaşmamın en temel sebebi de buydu. Halbuki aklımda olan şey kitabımla kütüphaneye geçmekti. Fakat ne yazık ki beni koridorda yakalayan oğlan utana sıkıla nasıl olduğumu sormuş hemen ardından da buralardan gideceğini haber vermişti.
Ona dediğim tek şey nasıl bir yıkım yarattığını biliyor olup olmadığıydı, başka hiçbir şey söyleme gereği duymadım. Oysa bir müddet öylece yüzüme bakmaya devam etti. Yine de gözleri benim gözlerim dışında yüzümün her yerinde dolaştı.
Yibo, dedi kudretsiz bir biçimde. Sonsuza kadar burada kalamam nihayetinde, ne diye böyle yapıyorsun?
Onun da üzgün olduğunu anlayamayacak kadar aptal sayılmazdım elbette. Ellerini utanç içinde önünde birleştirdi ve nihayet gözlerime bakabildi.
Bir şey demeyecek misin, derken sesinin titreyişi hala aklımda, Tanrı'm. Canımı öyle yaktı ki yaptığım bencilliğin kabul etmek istemediğim gerçeği yüzüme vurmuştan da öteydi. Yine de belki de o an hiçbir şeyi göz ardı etmek istemedim.
Uzak mı, bir müddet düşünüp de söylemekte karar kıldığım bu yarım cümle neticesinde anlamadığını belirtircesine gözlerini yüzümde gezdirdi. Gideceğin mahal uzak mı?
Pek sayılmaz, başını hafifçe iki yana sallayarak aşağı eğdi. Yalnızca endişe ediyorum ki senin vaziyetin bıraktığım vakitle eş olmayacak. Böyle varsayıyorum.
Doğru düşünüyorsun Xiao Zhan, istediklerimi ve aklımdaki düşünceleri ona ulaştırmak neden bu kadar zordu bilmiyorum, ki üstelik benden kaynaklı bir sorundu bu. Halbuki bunca zamandır Xiao Zhan'ın beni anlamadığını düşünüp sabahlara kadar ağlardım.
Ağlamak ve sinirlenmek arasında gidip geldiğim o ince çizgideki denge vaziyetim Xiao Zhan'ın beni de o kasabada görebilmeyi umduğunu söylemesiyle kopup paramparça oldu.
Ne olursa olsun, diyerek başladığı cümlesi utançla ve sessizce devam etti. Ben nereye gidersem gideyim tüm bu yaşananlara bakıldığında gözümün önünde olmanı tercih ederim çünkü artık asla inkar edemem ki senin olmadığını bildiğim bir mahalde dahi gözlerim seni arayacak.
O vakit benim hıçkırarak ağladığım vakitti, ellerimi telaşla yüzüme kapattım ve omuzlarım sarsılana değin ağladım. Xiao Zhan tam da önümdeydi.
Gidecek buralardan, ne diye yüzümü eğip ağlamak yerine yüzüne bakmadım?
Adımı seslendi birkaç kez. Ona bakamadığımı, bunun da sebebinin ağlamamı durduramadığım olduğunu bilmesine rağmen ellerimi ısrarla yüzümden çekmeye çalıştı. Ağlarken çirkin olduğumu düşündüm ve buna izin vermedim fakat yine de o aklındakini başardı ve birilerinin görme ihtimalini hiçe sayarak o koridorda parmak ucunda yükseldi. Alnımdan öptü beni.
Ağlama, küçük elleri benim ellerimin üzerinde duruyordu ve bu bile beni kıvrandıracak derecedeyken o beni öpüp de naifçe ağlamamamı söylüyordu. Bu haksızlık Xiao Zhan, bana böyle davranma. Hiç adil değil.
Sırf o ağlamamamı söylediği için ağlamıyorum kelimesi dilimin ucuna dek geldi. Fakat boşlukta bulunup da söylemedim. Elleri nedenini artık bildiğim bir nedenden mütevellit benden ayrılmadı bir müddet.
Xiao Zhan, ağzımdan dökülen aklımdaki kelime değil istemsizce çağırdığım adıydı. Ellerimdeki ellerini dudaklarıma götürüp de öptüğüm vakit titreşen göz kapakları kapanmamak adına güç sarf etti. Sensiz ne yaparım bilmiyorum.
Ben, diyerek başladığı cümlesine derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Kabul eder misin emin değilim.
Hıçkırıklarımın arasından bakışlarımı onun yüzüne diktim, meraklı bir biçimde diyeceklerini dinlemeye hazırdım. Onun her şeyi için tüm varlığımı önüne sermeye dünden razıydım. Biraz olduğu yerde kıpırdandı. Aklında dönüp dolaşan kelimeler dudaklarından dökülmemek için çokça çaba sarf ediyor gibiydi. Nihayetinde kendini engellemeyi kesti ve gözlerini gözlerime dikmese de konuşmaya başladı. Odağı omuzlarımdı.
Eğer beni beklersen, telaşla ellerini salladı. Yani beklemek istersen.
Ne diyeceğini hiçbir zaman anlamayacağımı bile düşündüm o vakit çünkü Xiao Zhan demek istediklerini içinde bir yerlerde gizli saklı tutmak için kendini öyle sıkıyordu ki rahat hissetmesi adına yüzünde turlayan bakışlarımı doğruca ayaklarımızın ucuna indirdim.
Yirmilerimin sonundayım, ellerimi parmaklarının arasında sıkıştırmaktan hiç pişmanlık duymadı. Kilise öğretilerini su misali ezberledim kaçırdığım tek bir konu yok, kötü bir geçmişim yahut işlediğim en ufak bir günah yok. Bundan mütevellit ailemden evvel sana söylüyorum Yibo, ben buradan gitsem dahi nefes alacağım tek yer yeniden bir kilise çatısının altı olur. Hayatım bu yönde şekillendi ve bu ben daha çocukken hali hazırda belliydi.
Eğer, dudakları titredi fakat yemin ederim onu öperek acısını geçirmeyi çok kez diledim içimden. Bir başrahip yahut peder olarak bir kasabaya gönderilirsem benim himayem altında Tanrı'nın yolunu gözetmeni her şeyden çok isterim.
Yibo, ismimi onun dudaklarından her duyuşum beni mahvederken onun devamlı aynı şekilde beni çağırması yeniden yerle bir etti beni. Bundan mütevellit ne zaman olur bu henüz emin değilim fakat benimle gel ne olursun.
Ne arzu edersen gerçek kılarım Xiao Zhan, tıpkı o an yeniden ağlayarak yanaklarına tutunmam ve saçlarından öpmem gibi sevgimi çoğu zaman nerede ve nasıl göstereceğimi tam manasıyla bilmiyorum. O vakit içimden ne gelirse sana karşı öyle davranıyorum fakat dudaklarından öpmeyi ne denli isterdim tahmin dahi edilemez.
Belki henüz değil, belki gelecekte dahi böyle bir anıya ev sahipliği yapamayacağız fakat yine de kalbimden geçtiği kadar severim seni. Daha fazlasını da veririm.
O günün akşamı beni yeniden odasına davet etti, bana söylemedi fakat bu ısrarlı davetleri yakın vakitte gideceğinin habercisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.