Sabah uyandığımda odamdaki her şey aynıydı, aklım gibi karmakarışıktı. Dağıttığım her bir eşya oradan oraya uçmuşken zarar görmeyenler yalnızca kuru çiçeklerim ve zaten yatağın altında olan kitaplarımdı.
Kalkmak istediğimde bedenim bu isteğimi reddeder gibi beni yatağa bağladı. Bir türlü bu gücü kendimde bulamadım. Her şey çoktan geçip gitmiş olsa bile öfkem hala devam ediyordu.
Bir süre dinecek gibi de değildi üstelik.
Kinlenmemiştim fakat yine de kırgınlığım böyle davranmama sebebiyet veriyordu.
Bir önceki gece oturduğum yerde öylece kendimi geriye bırakmış ve bedenim yatağa nasıl düştüyse o vaziyette uyuyakalmışım. Her yeri ayrı ayrı ağrıyan bedenim bu zamana kadar yaşadıklarım ve yaşattıklarımı göstermek ister gibi oldukça rezil bir vaziyetteydi. Anlam veremediğim o kadar şey var ki.
Küstahlık mı yapıyorum? Diğerlerinden daha doğru bir biçimde sorguluyorum ya da daha başka açılardan gözlemlemeye çalışıyorum diye, üstelik bunun gayet farkında olup dile getiriyorum diye küstahlık mı yapmış oluyorum?
Neyin ilahi adaleti bu yaşadıklarım?
Tanrı'm, bu vaziyetime rağmen diğerlerinden çok daha erdemli olduğumu sen dahi biliyorsun bundan mütevellit beni böyle yanlışlar, günahlar içine düşmüşüm gibi haksız hissettirmeye hakkın yok.
Adaletinin hakkını ver.
Rezil hayatlar, rezil anılar ve zihinler.
Xiao Zhan'dan tamamen uzaklaşmaya karar vermiş olsam da bunu yapamayacağımın farkında olmak beni kendimle çatışmaya zorluyor.
Anladım ki bu kilise beni boğacaktı, buna mahal vermemek adına pederden zar zor izin koparıp çarşıya gittim. Ayaklarında derman yoktu yine de ne diye çarşı iznimi kullandım düşünmek istemedim. Yalnızca oradan çıkmak istedim. Odamın içinde saklandıkça duvarlar üzerime yıkılacak, Xiao Zhan'ın karşısında yediğim her lokma zehir olup kanıma karışacak, ettiğim dualar ve okuduğum yalın ayetler ters tepip şeytanları ayağıma çağıracaktı.
Ayaklarıma batan çakıl taşları bile yeniden ağlamam için yeterdi. Cübbemin boğazıma kadar tırmanan yakasının beni boğması gibi etrafımda baş kaldırıp nefes almaya çalıştığım çokça olay vardı. Fakat her nasıl oluyorsa en çok çabalayan da tüm çabaları boşa giden de yine bendim.
Diğer çocukların dünyadan haberleri yoktu, o kadar kör o kadar cahil olmaları beni iğrenirdi. Muhtemelen yol boyu düşündüğüm tüm bu olaylar yüzüme yansıdı ve ifadem bir şeyden iğrenmiş gibiydi. Çünkü bunu fark etmemi sağlayan insanlar ve ancak sonradan aklıma dank eden birkaç fikir sayesinde ifadesiz ifademe geri dönebildim.
Kulaklarım aşina olduğum sesleri yeniden duymaya başladığı an karnıma sancılar girdi, ellerim yumruk halindeydi. Yanımda ne para ne de çanta vardı. Öylece kendimi dışarı atmanın, sorumsuz davranmanın saçma sapan sonuçlarına bile o kadar öfke duydum ki sokakta bana ters ters bakan insanların herhangi birinden ters ya da aşağılayıcı bir kelime duyarsam, Tanrı şahidim, ona saldırmamak için çok zor dururdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.