Kilisenin yolunu tutmuş yürüyorduk, sessizdik ve en önemlisi Xiao Zhan bana bakmaktan kaçınıyordu.
Eski korkularının birazını geride bırakmış güzel bir oğlan olarak Xiao Zhan gün geçtikçe daha da güzelleşen bir kaderi kendi elleriyle örüyor gibiydi. Birtakım şeyleri gönülden kabullenmesi ve saf sevgiye olan tahammülü neticesinde bu kadar yol katetmişti.
Yaşlı hanımefendi kasabadan koşarcasına ayrılalı neredeyse yarım saat kadar ya olmuş ya olmamıştı. Nedendir bilinmez bulunduğum duraktan tek bir adım dahi atamayışım bir yana, omuzlarımın bir anda çöktüğünü ya da eskisi gibi parıldadığını hissedemediğim gözlerimi anımsayışım bir yanaydı. Benim için bir büyükanneden farksız olan o sevecen kadın sanki bir anda kuş olup da ellerimin aradından kaçmış gibiydi.
Umuyorum ki bir gün yolumuz yeniden kesişir.
Ve tüm bu kargaşadan sonra nihayet kiliseye doğru ilerlemeye başlamıştık. Kasabanın içinden gitmek sokaklar yüzünden dolambaçlı olacağından düz istikamet sayılabilecek kadar yakın yolu tercih ettik. Kasabanın daha dışında kalan bir taş yoldu. Bir yanı tamamen ormana bakarken diğer yanı da taş duvarla çevriliydi fakat bu duvarın ve taş yolun arasında kalan toprak kısımda sıra sıra ağaçlar diziliydi.
Önümüz, arkamız çam kozalağı doluydu. Dallarıyla yahut tek başlarına yere düşen kozalakların kimisi açılmış vaziyetteyken kimisi de henüz kapalıydı.
Ki hemen yanıbaşımda yürüyen Xiao Zhan eğilip de güzel olanlarından birini kaptı.
Onu ne yapacaksın, diyerek yalın bir soru sordum ona. Vakit kaybetmeden cevabını söyledi.
Masamın üzerine koymak istiyorum, gözleri hala kozalaktaydı. Bilhassa güzel bir parça bulduğundan dolayı hafifçe yukarı kıvrılan dudaklarından gözlerimi başta alamadım. Elindekini evirip çevirdi. Yeniden konuştuğunda dikkatim dağıldı.
Biliyor musun bilmiyorum fakat, sesi beklemediğim kadar nazikti. Etrafımda bir yerlerde çiçekler ya da bitkiler olmasını seviyorum. Bahçeyi andıran yerlerde kendimi huzurlu hissederim. Nedenini bilmiyorum, dürüst olmak gerekirse aklımda bu duyguyu tanımlayacak bir isim de yok. Kalbimin derinliklerinden gelen bir sevgi.
Anlattığı şeyler kafamı bulandırmamış olsa da bu denli içten ve tebessüm barındıran bir ifadenin nazikliğiyle anlattığı için afalladım. Çiçekleri ya da diğer bitkileri epey seviyor olmalı. Sevdiğini biliyorum açıkçası, anlatmak istediğim şey şu ki bunları çokça seviyor ve sevdiklerinden bahsederken karşısında kimin olduğunu umursamadan yalnızca duygularına kulak verip onları dillendiriyor.
Onun ardından bir şey söylemedim, yağmursa yeni yeni dinmişti. Cübbemiz ıslaktı, saçlarımız da ona keza öyleydi. Xiao Zhan'ın hasta olmasını istemesem dahi onun üzerine verebileceğim, omuzlarına atabileceğim bir kumaş parçası yoktu üzerimde. Biraz da bunun üzüntüsüyle konuşmadım sanırım.
Kollarını bedenine dolamıştı, zaten dalgalı olan güzel saçları yağmur damlalarından dolayı daha da bukleleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.