Bugün kiliseye birkaç bebek getirildi. Hiç bitap düşmemiş gibi bebeklere kanlı canlı bir şekilde gülümseyen Xiao Zhan yüreğimi sıcacık kıldı.
Ara sıra o zarif ellerini kaldırarak bebeklerin dikkatini çekmeye çalıştı. Kucağında tuttuğu İncil olmasa eminim ki o bebeklerden birini kucağında tutmak için her şeyini verirdi.
Derin derin nefesler aldığımı hatırlıyorum ona bakarken, kalbimin hızlanışı ve bundan kaynaklanan hızla inip kalkan göğsümü saklamaya çalıştım. Kimsenin gözü bende değildi neyse ki, o haline rağmen ışıldayan tek kişi Xiao Zhan'dı. Benim kucağımda da bir İncil duruyor olsa da günlerdir açıp bir kere okumamıştım.
Bir ara ailelerden birini bana bakarken yakaladım. Genç yaşıma rağmen nasıl da dik durduğumu, nasıl da olgun tavırlar sergilediğimi konuşuyorlardı. Duymamazlıktan geldim, yanlışlıkla kulak misafiri olmayı ben istememiştim sonuç olarak. Kaba davranmak istemedim.
Umarım bizim oğlumuz da onun gibi olur, kadın eşine doğru eğildi ve yüzündeki gülücükle konuştu. Fakat henüz toy oldukları çok barizdi. Yeni evli ve taş çatlasın aramızda en az üç yaşın olduğu çifti görünce içimde küçücük bir kırılma hissettim. Vaziyet bu haldeyken benim sevgi dolu bir yuva kurmam, bir çocuğumun olması çok imkansızdı.
Yalnızca Xiao Zhan yüzünden değil, bu kilisenin öğrencilerinden biri olduğum ilk günden itibaren hayatım bir kafesin içinde geçmekten öteye gitmedi. Kısıtlamaların üstüne getirilmiş başka kısıtlamalar benim hayatımı öyle sıradan kıldı ki kendimce mutlu olmayı hak etsem de bunu tecrübe edemeyecek olmam biraz kalbimi kırdı.
Başım yere eğik bir şekilde öylece düşüncelerim arasında boğuşurken pederin apsisten yankılanan sesini duyup başımı kaldırdım. O esnada da Xiao Zhan'ı bana bakarken yakaladım. Bakışlarına karşılık verdiğim belki tek saniyeden de az o vakit aceleyle kendi önüne döndü ve hızlı adımlarla pederin olduğu yere doğru ilerledi.
Anlam veremiyorum gerçekten, her daim benden uzak durmaya çalışıp üstüne üstlük bunu başarıp hiçbir şey olmamış gibi davranması canımı yakıyor.
Bir kez daha sesimi çıkarmadım.
Fakat bir yandan farkındaydım ki ikimizin arasındaki bu şey bizi gün geçtikçe zehirlemeye devam edecek.
En başında düşünmüştüm aslında, günahkarlıktan da öte ya ilgi duymuyorsa diye çok düşündüm fakat bana olan bakışları kafamı karıştırıp durdu.
Eğer bana gelmeyeceksen öyle bakma, Xiao Zhan.
Nefesimi kesiyorsun fakat bu vaziyetim iyi biçimde mi kötü biçimde mi yorumlanır sen karar ver.
Peder kucağına almak istediği bebeği annesinin kollarından aldığında bebek mızmızlanmaya başladı ardından da vücuduna değen soğuk suyla ağlamaya başladı. Peder avcuna doldurduğu kutsal suyu ayetler eşliğinde bebeğin sırtından aşağı döktü.
Ufacık bir erkek çocuğuydu fakat orta yaşlı bir adam gibi sinirle bağırıyordu. Burnumdan derin bir nefes verdim, bu sesler beni oldukça rahatsız hissettiriyordu.
Arka çaprazımdan gelen bir fısıltı işittim, arkamı dönme dürtüsü bedenimden doldu taştı ve ben farkına varmadan gözleri kapalı bir vaziyette ayet okuyan Xiao Zhan'ı buldum. Bir süre sonra yeniden eski konumuna geçmişti.
Önüme dönmedim, o gözlerini açana dek onu izledim. Her daim hoşuma giden küçük kirpikleri yanaklarına ufacık gölge düşürmüştü. Kiraz dudakları minik minik hareket ediyor kaşları da hatırlamakta zorlandığı ayetlere denk geldiğinde çatılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.