İçim içime sığmıyor. Elim varmıyor hissettiğim her şeyi kağıda dökmeye.
Bu kalp hala daha nasıl atmaya kudret bulabiliyor hiçbir fikrim yok çünkü ben tüm yolcuğum boyunca sakinleşebilmek adına zorladım kendimi. Farklı olan hiçbir şey yokmuş da sanki yaşadığımız her günün bir yansıması misali bir kez daha yaşanacağına dair umutlarımla derin nefesler ala ala bitirdim yolculuğumu.
Fakat bundan evvel kendi yuvam saydığım çatı altından çıkışım da ayrı bir sorun teşkil ediyordu.
Pederin benimle konuştuğu vakitten birkaç saat sonrasında aile evime bir mektup gönderdim. Çok bir şeyden bahsetmiş sayılmam. Gidişat ne ise onu yazdım. Kısaca neler olduğunu, ne zaman yola çıkacağımı ve vaziyeti kötüye yormamalarını istediğimi yazdım. Elimden geldiğince erken dönüp ziyaret edeceğimi de belirttim.
Bir şeyleri geçiştirdiğimin elbette ki farkındayım. Heyecanıma ver Tanrı'm.
Annemden çok babamın üzüleceğini biliyorum, onlara duyduğum kırgınlık artık o kadar da göz yormuyor benim için fakat hala içimde bir yerlerde ukde kalan şeyler söz konusu. Annem kadın olmanın getirdiği bir rahatlıkla duygularını açıkça sergilemekten rahatsız olmayacak düşüncelere sahip fakat babam annemin dayanacağı bir çınar görevini bellediği için o her şeyi içinde yaşayanlardan olacak bir kez daha.
Belki de onları ayırmamam gerek, acının büyüğü küçüğü olmaz nihayetinde.
Akşamüstü vakitlerine doğru bir rahibe odama gelerek bohçalarımı hazırlamama yardım etti, gözleri dolu doluydu. Ona soracağım ya da seslenirken kullanacağım en ufak tonlamada gözyaşlarının firar edeceğini adım gibi bilmeme rağmen kendime hakim olamadım ve sessizliği bölerek ona bir soru sordum.
Bugün sizce de çok güzel değil mi, diye soruşumun hemen ardından bir burun çekiş sesi yükseldi. Bu ağlamayı rahibenin naif yüreğine veriyorum.
Sahiden de öyle, dedi buğulu bir sesle. Az sonra kuvvetli bir sessizlik başladı ve dakikalar süren sessizliğin sonunda rahibe yeniden konuştu. Gidişine üzüldüğümü anladığın için bir şey sormaktan kaçınıyorsan çok gücenirim, Yibo.
Hayır, dedim telaşla ama olayın aslı aynen buydu. O ise güldü ve tatlı kıkırtıları odamın duvarlarında yankılandı. Gidişine üzülmemek elde değil, ellerimde büyüttüğüm bir oğlan bugün ansızın yuvadan uçuyor ve ben hüzünlenmeden edemiyorum. Tanrı'dan naçizane dileğim her şeyin gönlünce olması.
Amen, başımı sallayarak son cübbemi de katlayarak bohçaya koydum.
Eskiden yemek vakitlerinde öyle aç olurdun ki her daim üstün başın batardı, belki de ilk defa öğrendiğim bu gerçeği duymak tüylerimi diken diken etti. Çünkü bunu söyleyen kişi annem değildi. Peder sana pek bir kızardı ama biz rahibeler olarak kenarda köşede tatlılığına gülüşürdük.
Gün içinde çok hareketli bir çocuk olduğun için çok acıkıyordun belki de kim bilir, rahibenin hatıralarında yer edinmek sandığım kadar acı verici bir şey değildi. Yüzümde oluşan tebessümü son anda fark edebildim.
Anne detayı beni her zaman yaralayan nokta olmasına rağmen gün geçtikçe yerine oturan bazı başka noktalar olduğunu keşfediyorum. Kasabamız öyle zenginliğiyle dillerden dillere dolaşan bir kasaba değildi. Ailelerin çocuklarını varlıklı bir yerde büyümesi adına kiliseye gönderiyor olma olasılığı kor gibi içime düştüğünde elimdeki kahverengi kumaş öylece havada kalakaldı.
Ailemin, akrabalarımın hatta tanımadığım insanların dahi vergilerini ödediği yer hiçbir zaman hükümdarlar yahut krallar değil, yalnızca ve yalnızca kiliseydi. Belki de saraylarda olmayan bütçe kiliselerdeydi ve bu da ruhban sınıfını oldukça zengin kılan şeylerdendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Fiksi SejarahTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.