Günler geçti fakat ben yaşadığım son olaya benzer bir olayı yeniden yaşamadım. Yalnızca son üç gündür rüyalarıma her ne giriyorsa kan ter içinde uyanıyordum. Uyandığımda da ne gördüğümü hatırlayacak kadar ayık olamıyorum.
Gece yarısı uyandım. Gözlerimi açtığım vakit bir feryadım noksandı. Hızla inip kalkan göğsüme, şakaklarımdan akan ter damlalarına ya da o zifiri karanlığa rağmen faltaşı gibi açılmış gözlerime bakıldığında bir kabustan uyandığım barizdi.
İlk gece bu denli şiddetli değildi, yüreğimi ferahlatması için birkaç ayet okumak ve Tanrı'nın beni gözettiğini hayal etmek yeterli olmuştu.
İkinci gece uyandığımda nefes almakta zorluk çekecek kadar sıkıntı doluydu içim. Bu kez ayetler de yeterli gelmemiş korkuyla mumu yakmıştım. Telaşla boynuma geçirdiğim gümüş kolyemle yatağıma sinmiş ve elime de İncil'i almış bir halde yarı uyanıktım. Sabahına gözlerimi açtığım zamansa boyun ağrısı çekiyor olmak epey baş ağrıtıcıydı.
Son olarak dün geceki kabusum benim için artık dayanılamaz derecede şiddetliydi. Ne gördüğümü ve neyden bu kadar korktuğumu anlamıyorum. Daha doğrusu hatırlamıyorum fakat dün gece sabaha karşı hava henüz aydınlanmamışken yataktan dışarı attım kendimi.
Boğulurcasına mırıldanışlarım arasından güç bela masamın üzerinde duran kandili yaktım ve üzerimdeki geceliği umursamadan kendimi odadan dışarı attım. Tüm bedenim baştan aşağı yanıyor, korkuyla titriyordu.
O kadından dolayı olduğunu düşünüyorum, sebebi o olmasa dahi üzerimde bıraktığı korku ve heyecan kimsenin tahmin dahi edemeyeceği kadar çoktu. Avcumda o şakayığı gördüğümde bağırmak üzereydim. Fakat bir şekilde sesim boğazımda düğümlenmiş gibi ses çıkarmamı engellerken elimden gelen tek mantıklı şey onu ardımda aramak olmuştu.
Mantıklı düşünmediğim vakitlerden biriydi yalnızca.
Ki kendimi odadan dışarı atmıştım atmasına fakat ne yapacağımı ayık zihinle kestiremeden koridorda koşturmaya başladım. Ancak dakikalar sonra ayaklarım beni Xiao Zhan'ın odasının önüne getirdiler.
Kapıyı çalmaya utandım. Beni karşısında ağlamaklı, sanki yaka paça odamdan kovulmuş bir edayla karşısında görürse var olan ağırlığımın ne denli hafifleyeceğini düşündüm. Yine de yüreğimde öyle büyük korkular yaşıyordum ki elimde olmadan yumruğum pek de ses çıkarmamaya çalışarak kapısına vurdu.
İkinci vuruşumun ardından kapı yavaşça aralandı ve arkasında gözleri yarı kapalı vaziyetiyle uykulu Xiao Zhan belirdi. Saçları kabarmıştı, dudakları şişmiş ve üzerindeki benim her daim çok yakıştırdığım geceliğinin yakası yeniden biraz kaymıştı.
Beni fark ettiğinde gözleri öyle açıldı ki uykusundan eser kalmadı bir anda. Adımı seslendi fakat sesinde de dehşet tonlamaları gün yüzündeydi. Aralık dudaklarından Tanrı'nın adını çağırdığındaysa gözleri korkuyla beni süzüyordu.
Yüce Tanrı'm, bir hışımla kolumdan yakaladı beni. Odasına doğru çekerken koridoru kolaçan eden gözleri neticesinde hemen arkamdan kapı da kapatılmış oldu. Neyin var senin böyle?
Zarif ellerini karşıma geçip de omuzlarıma koydu. Gözleri yüzümden ayrılmadı hiç, konuşmamı bekledi. Fakat o an benim aklımın olduğu yer bilekleriydi. İncecik bileklerinden dolayı da aşağı kayan geceliğinin fistolu kolları dikkatimi çekti. Elimi kaldırıp bileğinden yakaladım. Dudaklarım en mühim gereksinimiymiş gibi Xiao Zhan'ın bileklerinin içine kondu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeşil mandalinalar⁴, yizhan
Historical FictionTarih henüz çok eskiyken ve döneme göre ikisi birbirine yasak kılınmışken genç rahip Wang Yibo'nun güzeller güzeli Xiao Zhan'a ithaf ettiği başlıksız mektuplar.