Uyarı:Bu hikayedeki tüm karakterler hayal üründür.+18 niteliğinde olup büyük ölçüde şiddet içerir.Başlayacak olanlar lütfen bunu dikkate alıp öyle başlasınlar.Psikolojisi sağlam olanlara ithafen...
Bu bir delinin iyileşme hikayesi değil aklı olanların delirmesinin hikayesidir...
Selaammmm!! Bugün 16 Haziran ve karnelerin verildiği gün ! Bugünün şerefine bir bölüm göndermek istedim.
Umarım hepinizin günü iyi geçiyordur.
Temennim bu yönde.Sizleri seviyorum! İyi ki varsınız ! Keyifli okumalar!Bölüm 25:
"Belki de bazen tesadüfler hayatımızdaki en değerli şeylerdir."
Sağa sola bakarak yürüdüğüm yolda gördüğüm tek şey bembeyaz bir ışıktı.
Önümde, arkamda, dört bir yanımdan beni kavrayan ve gözümü alan bembeyaz bir ışık... Buna rağmen duraksama yaşamadan hızlıca yürüyorum.Ayaklarım çıplak.Her adımda topuklarımı sızlatan soğuk zemin.Kalbim hızlı hızlı atıyor.Sanki birinden kaçarken başka birini arıyor gibiyim.Hem korkuyor hem de güveniyorum.Neyden korktuğumu bilmeden, neye güvendiğimi bilmeden yürüyorum.Bir anda duruyorum.Sanki uzaklardan bana biri sesleniyor.Uğultu şeklinde ama evet.Biliyorum.O kişi her kimse beni çağırıyor.Put kesilmiş gibi durduğum noktada biraz hareketlenip arkama bakıyorum.Ancak sesden başka hiçbir şeye rastgelmiyorum.Sonra dönüp öbür tarafıma bakıyorum.Ancak yine sesten başka hiçbiri izin olmadığının farkına varıyorum.Tam o anda gözlerimi kısa bir süreliğine de olsa kapatmama neden olan ateş kırmızısı bir ışık sol tarafımdan yayılmaya ve yaklaşmaya başlıyor. Gözlerimi o tarada dikip izlemeye başlıyorum.Fakat sağ tarafımdan gözümü alan mavi ışık beni hüsrana uğratıyor.
İki renk birbirine karışıyor fakat renk değiştirmiyor.Renginin en baskını olan ışıklar birbirine savaş açarken bu aydınlıkların her ikisinde silüetler beliriyor.Kendimi uzun bir halatın kopma noktasında kalmış gibi bir çaresizlik içinde buluyorum.Kırmızının içinden çıkan el, bana uzanıyor ve bir ses duyuluyor."Ait olduğunu yere gel !" Dikkatimi mavinin içinden gelen ses dağıtıyor.
"Olman gereken yer burası !" Diyor.Kararsızlıkla bana uzatılan iki parlak ışığın içinden uzanan ellere bakıyorum.
"Zaman yok, bir karar ver." Diyor kırmızının içindeki belirsiz kişi.Fakat düşünmeye kalmadan yine diğer ses devreye giriyor.
"Ait olduğun yer burası..."
"Milena ! Uyan artık." Gözlerimi aniden açtığımda başucumda beni sarsan Aragor'nla göz göze geldim.Afallamış bir halde ona bakıp olan biteni, rüya ile gerçeği birbirinden ayırmaya çalışırken o konuştu.
"Kalk çabuk, gidiyoruz." Dedi.Etrafıma bakındım.Gözlerim pencereden dışarıya takıldı.Hala zifiri karanlıktı.Öyle ise neden bahsediyordu bu ?
"Ne gitmesi ? Nereye gidiyoruz ?" Dedim.
Kolumdan tutarak beni hiçte nazik olmayan bir şekilde doğrultarak konuştu."O aptal köylü adama güvenecek kadar saf değilim.Gerçek kimliğimi biliyor.Ve eminim ki sevgili abime bu haberi uçurmuştur." Dedi.Kendi kendine telaşa kapılmış bir deli gibiydi bu sözleri söylerken.Kaşlarım çatıldı.
"Ne yani ? Akata'nın buraya geleceğini mi ima ediyorsun ?" Diye sordum.Bunu anlamamdan mütevellit pek hoşnut olmamış gibiydi.Yüz ifadesi sertleşti ve ayağa kalktı hışımla.
"Evet öyle.Ve o gelmeden biz gidiyoruz." Dedi.Ayağa kalktım ve tutulan bedenimi esnetmeye çalıştım.Üzerimi çırptım ve üşüyen kollarımı ovaladım.Bu sırada o, kapıya gitmişti.Çaresiz adımlarla onu takip ettim.Dışarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK LORD
Fantasyİmkansızlık nedir Lena ?" Dedi.Sonra yavaşça soludu.Konuştu: "Benim doğama göre en büyük hakaret... Ve ben bu hakareti yudum yudum içmekten zevk alıyorum." Kanımın donduğunu hissettim.Kolları arasında bulunduğum adam bir canavardı.Fakat söylediği s...