>
Lil peep- broken smile
>
Binanın korunaklı yerinden bir adım attığım gibi geri çekildim, yağmur durana kadar buradan gitmemin imkanı yoktu, caddenin ilerisindeki otobüs durağına beş dakika yürümek gerekiyordu ve yanımda şemsiyem yoktu. Yok mümkün değildi. Uykulu gözlerimi ovarak içimi çektim.
Çok iş olursa yoruluyordum ama az iş olduğunda daha çok yoruluyordum. Gece böyleydi, markete çok gelen giden olmamıştı, vardiyam boyunca yeni mal da gelmediği için sadece oturup uyumamaya çalışırken romanımın sayfalarını karıştırmıştım. Gece vardiyalarını sevmiyordum ama üç haftada bir vardiyam oluyordu.
Etrafımdaki insanlar ellerinde şemsiye ayaklarında kalın botlarla hızlıca yürüyüp gidiyorlardı. Evden çıkarken ben de hava durumuna baksam böyle olmazdı, benim aklıma bile gelmemişti. Üzerimdeki ince hırkayla üşüyordum, kapüşonu çekmek bile rüzgarı kesmiyordu. Spor ayakkabımın ucu dolayısıyla çorabım ıslanmıştı hissediyordum. Şemsiyem de yoktu. Yine de sabırsızca bir kez daha adım atıp geri çekildim. Ne beklemeye sabrım vardı ne de gidecek cesaretim. Islanmak istemiyordum.
Telefonumun melodisini duyunca sırıtarak elimi cebime attım. Sırıtmamın iki nedeni vardı; ilk olarak şarkı çok güzeldi,kırmızı balık gölde kıvrıla kıvrıla yüzüyordu şarkıda. İkinci sebep de Atay'ın aradığını biliyordum, beni sadece benden onbeş yaş küçük kardeşim 'eve gelirken Caramio da al' demek için arardı bu saatte. Beş yaşındaki bir çocuk karamelli çikolataya aşık olmuştu. Her gün yese yine de bıkmıyordu.
Ekranda isim yerine Gizli Numara yazdığını görünce gözlerimi kısarak ekranı inceledim. Ezbere bildiğim operatör tarafından aranıyorsam açmayacaktım ama numara yoktu ki!Atay da beni gizliden aramazdı.
Uğraşmak istemedim ve kapattım. Bu yorgun halimle kimsenin muhabbetini dinlemek istemiyordum.
Öğlen oluyordu, güneş vardı, yağmur azalırken gökkuşağı ne taraftan çıkacak diye düşünerek etrafa bakındım. Belki parkın arkasında, ya da mağazanın gerisinde. Yağmur durmasa da azalsa yeterdi bana, derin bir iç çekerken telefon elimde yeniden çalmaya başladı.
Gizli numara arıyordu.
Telefonu açarak kulağıma götürdüm, ısrarla arıyordu, belki açarsam bir daha aramaz diye düşündüm.
Soğuk bir ses duydum, net, düzgün telaffuzu olan, dümdüz bir ses. Ne sinirli ne yorgun. Sakin bir ses.
"Az önce telefonu mu kapattın sen?" diye sordu.
Sesi tanıdık gelmedi, selam bile vermeden hesap sormaya başlamıştı, içimi çekerek sessizce cevapladım. "Evet."
"Daha beni dinlemeden sakın bir daha telefonu kapatma!"
"Yanlış aradınız herhalde. Bir şey demiyorsanız kapatıyorum."
"Bekle." Yine sakindi sesi, korkutucu falan değildi, bekle deyince beklemedim kapattım telefonu. Gizli numaradan gelen aramaları reddetmek için nereye gidiyorduk diye ekrana bakındım. Ayarlara girdim. Böyle şeylerle uğraşmak istemedim. Böyle şeyler işte, vakit kaybı şeyler.
Uykulu gözümü ovarken sonunda istediğim yeri buldum, ama ona basmak üzereyken gelen aramayı cevapladım yanlışlıkla. Adamın aynı sakin sesini duyunca telefonu kulağıma götürdüm.
"Gerçekten sabırsızsın. Seni tehdit etmemi bile beklemeden yüzüme kapattın iki kez. Buna pişman olacaksın."
"Efendim? Tehdit mi?" dedim şaşkınca. "Şaka mı yapıyorsunuz beyefendi? Ben böyle şeylerle uğraşmak istemiyorum. Lütfen başkasını işletin."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehin
Ficção Geral... -Atay elimde ama sen telefonu yüzüme kapatıyorsun. O kadar mı nefret ediyorsun bu çocuktan Masal? ... "Bu hikayedeki tüm kişi ve kurumlar hayal ürünüdür."