19 Ekim 1943
Minerva McGonnagall taş koridorları bir hışım geçerken etraftı aydınlatan meşalelerin çatırtısından başka hiç bir ses duyulmuyordu. Genişçe meşe bir kapıya ulaştığında vakit kaybetmeden çaldı.
Kapı ağır ağır açılırken tanıdık bir ses onu karşıladı.
"Minerva. Gel, hadi."Albus Dumbledore üzerine giydiği gümüşi röpdöşambrıyla yanan şöminenin hemen gerisindeki koltuklara döndü. Minerva ise hemen yanındaki koltuğa bıraktı kendini.
"Biliyorum geç oldu Albus ancak az önce kızla konuştum."
Kumral sakalını hafifçe sıvazlayan Dumbledore şaşırmamış görünüyordu. "Evet biliyorum."
"Seninle de konuştu mu?" McGonnagall'ın tek kaşı havadaydı.
"Bir kaç saat önce yanımdaydı." Dedi oldukça sakin bir edayla.
McGonnagall onu içten içe son derece rahatsız eden bir şeyi söyleyip kurtulmanın telaşı içindeymiş gibi görünüyordu.
"Konu nedir Minerva?"
"Bu çocuk," diye girdi söze, devamını getirmeden biraz bekledi. "Riddle. Derslerime giriyor, gözlerinin içine bakmak zorunda kalıyorum. Hiç bir şey yokmuş gibi devam etmek ve ona normal davranmak mümkün olmuyor. Ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum Albus."
Odada Dumbledore'un iç çekişi yankılandı. "Sürdürmek zorundayız biliyorsun. Zor olmadığını söyleyemem ama ona tuhaf davranmamalı, bakmamalısın."
Minerva'nın yüzü oldukça nahoş bir şeye bakıyor gibi çarpıldı. İsteksizce devam etti. "Onunla konuşacak mısın?"
Albus kaşlarını düşünceli biçimde çatmıştı. "Geçen sene o olaydan sonra, bir gözüm hep üstündeydi. Hagrid'in masum olduğunu biliyordum. O da gözümün üstünde olduğunu biliyor Minerva."
Sırlar Odasının açılışı ve bir muggle doğumlu öğrencinin ölümü okulu neredeyse kapanma noktasına getirmiş, Profesör Dippet ile uzun bir konuşma yapan ve yazın Yetimhaneye dönmek istemediğini belirtlen Tom'un bu şartlar altında okulda kalamayacağı Dippet tarafından kendisine belirtilmişti. Aldığı aksiyonların sonucunun okulun kapanması olacağını en başta düşünmemiş olan ve başardığı şeyin sarhoşluğuna gömülen Riddle ise, kendisine kısa sürede suçu yıkabileceği harika bir kurban bulmuştu. Hagrid.
Bu yarı dev kaba saba çocuk, her türden canavara karşı beklenmedik bir ilgi duyuyordu. Bir keresinde yatağının altında nereden bulduğunu açıklayamadığı bir ejderha yavrusu ile yakalanmıştı. Karanlık Ormana ifritlerle güreşe gidiyor, gulyabanilerle görülüyordu. Sayısız kez disiplin cezası almış, bu yarı devin, zeki, başarılı, sınıf başkanı olan Riddle karşısında sözünün değeri elbetteki olmayacaktı. Özellikle Riddle'ın onun küçük sırrını keşfetmesiyle.
Okulda bakmaya çalıştığı akromantula -Hagrid ona Aragog adını takmıştı- bu saldırılara ve zavallı Mrytle'ın ölümüne cuk oturacaktı. Çok geçmeden kurduğu sinsi planını işlemeye koymuş ve başarılı bir şekilde suçu Hagrid'e yıkarak okuldan atılmasını sağlamıştı. Okul yönetim kurulu ve Dippet, okulun kapanmaması adına öğrencinin ölümüne tuhaf bir neden uydurmuşlardı. Aslında kimse tam olarak açıklayamıyordu, zira vücudunda büyü ya da zehirden eser yoktu. Dumbledore ise burada bir şeylerin yanlış gittiğini fark eden yegane kişiydi. Hagrid'in ve o zamanlar yavru olan akromantulasının böylesine bir şeye sebebiyet vermediğine inanıyordu. Böylelikle okuldan atılmasından sonra çeşitli şekillerde araya girerek Azkaban'a gitmesini engellemiş ve okula onu bekçi olarak yerleştirip korumasına almıştı. Dippet'de akromantuladan bahsetmeme kararı almıştı. Riddle ise okula hizmet nişanıyla ödüllendirilmiş, o yılın sonunda kendisine altın rengi bir kupa verilerek, okulun ödül salonunda yerini almıştı.
Elbetteki şimdi bu detaylara hakim değildi Albus, ancak Lyncia'nın anlattıkları şüphelerini doğrulamıştı.
"Kızın pek umudu yok gibi." Diye cevapladı kadın.
"Onu suçlayabilir misin? Tom ancak işine yarayacak kişilerle iletişim kurar. Onları nasıl manipüle ettiğini biliyorum. Kızın işine yarayacağını düşünmüş olmalı. Dikkatini çekmiş."
"Evet. Lyncia olanları anlattı ve onunla neden konuştuğunu tahmin ediyor." Diye onayladı McGonagall acı acı.
Kısa bir sessizliğin ardından kafasında bir şeyleri gözden geçirdiği belli olan Dumbledore konuştu. "Belki bir ara Tom'u dersten sonra görebilirim. Şansımı denerim en azından. Artık gözümün üstünde olmadığına inanması işimize yarayabilir."
Albus asasını eline alarak hemen ayaklarının dibindeki bodur masanın üzerinde duran çay takımına doğru salladı. Fincanlar havalanırken, demlik de onları doldurdu.
"Çay?" Dedi Albus konudan bağımsız olarak. Minerva onun en umutsuz durumlarda bile bir şey olmamış gibi davranabilmesine hayrandı. Elbetteki umursamazlığından yapmadığını biliyordu. Ona doğru süzülen fincanı kavrarken konuştu.
"Öyle umuyorum. Ben de özel bir ilgi göstermeli miyim?"
Çayından bir yudum alan Dumbledore kafasını iki yana salladı. "Hayır. Nasılsan öyle olmaya devam etmelisin. Tom bu işte bir gariplik olduğunu anlayacaktır."
Minerva usulca onayladı ve tüten çayını içmeye koyuldu. İkili bir süre hiç bir şey demeden oturdu. Bardağın tabağa çarparken çıkarttığı ses ile çayının bittiğini haber veren Minerva Albus'a teşekkür edip iyi geceler dileyerek odasının yolunu tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanfictionFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...