Quidditch sahasının eteklerinde, baharın gelmesiyle alabildiğine uzanıyormuş gibi görünen yeşil çimlerin üzerinde büyük bir telaş vardı. Hava o kadar güzeldi ki, sanki bir yaz günü gibi sıcaktı. Güneş en tepede tüm göz alıcığıyla parlıyordu. Finale giden yolda son maçlardan biri olan Ravenclaw Slytherin maçı birazdan başlamak üzereydi. Bu iki takım, ikinci ve üçüncülük için yarışacaklardı. Bir ihtimal, Slytherin üst üste iki maç kazanırsa birinci olabilirdi belki ama, son maçları Gryffindorla olacaktı. Gryffindor takımı da hiç küçümsenecek gibi değildi. Lyncia ise ilk kez ikna olarak Ian'la birlikte maçı izlemeye gelmişti, böylelikle çocuğun ısrarlarına son vereceğini düşünüyordu. Karma seyircilerin olduğu bir alana çıkmışlardı. Bu alan farklı binalardan olsalar da maçı birlikte izlemelerine imkan tanıyordu. Hoş, ondan başka tek bir Slytherin'li yoktu burada. Hepsi kendi bina kulelerine yerleşmiş, şimdiden olağanca güçleriyle tezahürat yapmaya başlamışlardı. Ravenclaw'da da durum farklı değildi.
Profesör Howard etrafta uçup seyircileri selamlayan oyuncuları işaretiyle yere indirdi. Hepsi onun etrafında pozisyon aldıktan sonra, önce altın Snitch'i saldı. Sonra da Quaffle'e fırlatarak maçı başlattı. Tiz düdük sesi yankılanırken kıyasıya mücadele başlamıştı.
Riddle ise Slytherin kulesinin en tepesindeki sırada yerini almıştı. Eline aldığı büyülü dürbünüyle maçı izliyordu. En azından görünen buydu. Nott ve Mulciber, sahada bir o yana bir bu yana giden Lestrange ile Avery'e tezahürat yapıyorlardı. Viven ise, Riddle'ın yanına oturabilmek için bakışlarını çocuğa dikerek boşluğunu kolluyordu. Sahada ter döken Sierra pek umrunda değil gibiydi. Çok geçmeden Mulciber'ın bir an Rosier'in yanına doğru bir şey söylemek için kaymasıyla aralarında açılmış olan kısa bir boşluktan faydalanmış, hemencecik hamle yaparak aniden Tom'un yanına oturuvermişti.
Riddle'ın gözleri ise hemen ileride, karma alanda konuşup gülüşen iki kişiye takılmıştı. Lyncia ve Ian denilen çocuğa. Normalde umurunda olmaması gereken bu sahneyi atlayamamış, dürbünü bir kaç dakika boyunca başka yöne çevirememişti. Yanına oturmuş olan Vivien'e de bu nedenle hiç bir şey demedi.
Kızla olan son görüşmelerini, kelid aynasını, gördüğü her iki görüntüyü ve söylediklerini zihninden pek çok kez geçirmişti. Her şey bir yana, kızın son sözü içinde bir yerlerde kendine itiraf etmemek de direten, ona çeşitli işkenceler yapan karanlığını deliye çevirmişti. Öyle ki Riddle'ın kendine o an hakim olabilmesi, onu da şaşırtmıştı. Yine de içten içe kızın son sözünün doğru olduğunu, dayısının gözlerinden izleme fırsatı bulmuştu. Zaten karışık olan kafası daha da karışmıştı. Parmağındaki yüzük ise ara ara ısınır gibi oluyordu. Bunun olması gereken bir şey olup olmadığını bilmese de, nasıl yaptığını bilmediği ve hiç anlamadığı bir şekilde ona bastırarak bu sorundan kurtulabiliyordu.
Elbette ki asıl yaptığı sadece bastırmak değildi. Kendi içinde onunla fark etmeden savaşıyordu. Kendisine yabancı pek çok hissi ilk defa hissettiğinden anlamlandıramıyor, adlandıramıyordu ama, bu yeniliklerin hepsi ona yardımcı oluyordu. Sadece o, henüz neler olup bittiğinin farkında değildi. İçindeki canavar, onun şüphelendiğini ve fark etmeye başladığını anlamıştı. Bu onu daha da kudurturken, ona karşı filizlenip yeni yeni güçlenmeye başlayan başka bir yanı beklenmedik biçimde zar zor da olsa canavarın hakkından gelmeye, durdurmaya çalışıyordu.
İkiliyi izlerken, ne söylediklerini duyamasa da Ian'ın ağzını okuma fırsatı bulmuştu.
"Ne dersin haftasonu seni bir yerlere götüreyim mi?"
Lyncia ise sınavlara çok az kaldığından bahsediyor gibi görünüyordu.
"Hadi ama, daha bir ay var!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanfictionFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...