Cumartesi gecesi saatler 21:30'u gösterirken, Lyncia ortak salondan ayrıldı. Eliza ise Lestrange ile birlikte Hogsmeade'deydi. Ona gideceğini ve gideceği yeri söylememişti. Geldiğinde nereye kaybolduğuna dair bir şeyler uyduracaktı.Henüz yasaklı saatlere girilmediğinden, taş köprü ve Hogsmeade patikasını pelerin olmadan yürümeye başlamıştı. Gelmekte olan kış ise kendini iyice hissettiriyordu artık. Üzerine geçirdiği cübbesine iyice sarılarak, Patika'nın hemen sağında yer alan yola saptı. Burası Hogwarts ile Hogsmeade arasında kalan Karanlık Ormana giden patikaydı. Etraf iyice uğursuzlaşırken, ve sanki bir kaç derece daha soğurken kapşonunu kapattı. Okul yıllarında bir kaç kez girişine kadar gelmiş ancak içeriye hiç girmemişti. Şimdi Riddle'ın onunla burada buluşmasını istemesiyle birlikte ormanın derinliklerine girip girmeyeceklerini merak etmişti.
Tahta eski püskü kısa bir köprü, altında yosunlarla bezenmiş yeşil renkli kurumaya yüz tutmuş dere yatağının üzerindeydi. Köprünün girişine çeşitli uyarılarla dolu tabelalar asılmış ve girişin bakanlıkça yasaklandığı belirtilmişti. Hemen ileride sıralanan sayısız ağacın üzerine çöken pus, etrafı daha da tekinsiz gösteriyordu.
Yanılmıyorsa saat hemen hemen 22.'00 olmalıydı. Riddle'ın onu daha içeride bekleyip beklemediğini düşünüyordu. Zira ortalarda görünen kimse yoktu. Daha sonra köprünün hemen önünde beklemeye karar verdi. Yarım saatin ardından, gelen giden yoktu.
Lyncia buna şaşırmamıştı. Belli ki dalga geçmek için böyle bir yol izlemişti çocuk. Kafasını ne bekliyorsun ki anlamında salladı kendi kendine. Adımlarını yeniden geldiği yöne yöneltirken Tom Riddle'ın sesini işitti.
"Nereye?"
Kız arkasını dönerek köprünün hemen diğer ucunda dikilmiş Riddle'ı gördü.
"Geç kaldın. Gelmeyeceğini düşünmüştüm." diye açıkladı kız. Geldiğine şaşırmıştı aslında.
"İşlerim çıktı" diye açıkladı tek düze bir sesle çocuk.
"Ah. Elbette. Her neyse burada kaymak birası olduğunu sanmıyorum ama?" diye kaşlarını kaldırdı Lyncia. Riddle'ın ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyordu.
"Yani belki ormanın derinlerinde buluruz ama buna pek gönüllü olacağını sanmam." diye sırıttı çocuk pis pis.
"Burayı iyi biliyor musun?" Lyncia bildiğini biliyordu elbette.
"Ezbere. Her neyse şimdi beni izle." Riddle çoktan köprüye doğru yola koyulmuştu.
Kız tek kelime etmeden peşine düştü. Bir yandan elini asasının bulunduğu yere yakın tutuyordu. Tüm zamanların en karanlık büyücüsü olacak bir çocuğun peşinde, olmadık uğursuz bir yere giriyordu şimdi. Onlar ilerlerken, Lyncia havanın iyice soğuduğunu etrafta fısıltıların ve uğuldamaların başladığını duyuyordu. Ağaçların arasından, karanlıktan, sayısız göz, gözlerini dikerek ikiliyi izliyordu sanki. Tereddüt etse de yansıtmamaya çalışıyordu.
Lyncia istifini bozmadan sordu. "Nereye gidiyoruz?"
"Orman havası almak iyi gelir diye düşündüm." diye cevapladı çocuk, sesindeki alayı yuvalarında uyuyan örümcekler bile algılayabilirdi. Gerçekten de burada yürümelerinin hiç bir amacı yoktu. Tom'un oyunlarından biriydi sadece. Kızın hareketlerini gözlemliyordu. Henüz korkup kaçmamıştı. Çok geçmeden, girişteki derenin asıl kaynağıymış gibi görünen genişçe yeşil bir gölün orada durdular.
"Bana tutun." Sesi fazlasıyla buyurgan çıkmış olan çocuğun dediğini yaptı ve koluna tutundu. Ayaklarının altındaki yer hızla kayarak girdap halinde döndü. Nispeten sert bir iniş olmuştu. Uzağa gitmiş olduklarını anlamıştı. Biraz ileride, tepenin aşağısında ışıl ışıl yanan ışıklar seçiliyordu. Burası Irondale isimli bir büyücü kasabasıydı. Tıpkı Hogsmeade gibiydi ancak okuldan fazlasıyla uzaktı. Lyncia bu kasabayı biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanfictionFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...