İKNA

1.4K 135 66
                                        

Zindanlardan Ortak Salon'a giden yolu bir hışımda arşınlayan Tom Riddle, kapılardan içeri girdiğinde gözleri Vivien'i arıyordu. Çok geçmeden, alevlerin dans ettiği, üstünde kocaman bir yılan heykeli yerleştirilmiş şöminenin önündeki koltuklarda Sierra'yla konuşurken buldu. Tüm öfkesini içinde bastırarak en nazik ifadesini takınmış, Vivien'i onunla kısa bir yürüyüşe davet etmişti. Olanlara anlam veremeyen ve son derece şaşıran kız ise büyük bir sevinçle kabul etmiş, Riddle'ın geçen günkü davranışından pişman olduğunu düşünmüştü. Okulun kapılarından çıkarken birbirinden saçma konular açarak konuşan kıza mecburen cevap vermişti. Taş köprünün üzerinde Vivien nereye gittiklerini sorduğunda, bunun bir sürpriz olduğunu, bozmak istemiyorsa soru sormaması gerektiğini söylemişti. 

Karanlık ormanla Hogsmeade'i ayıran patikanın hemen başında, Vivien gittikleri yeri anlamıştı. Bunu bir onur saymıştı hatta. Altında yosunlardan yemyeşil olmuş göl yatağı bulunan tahta köprüyü sorgusuz sualsiz geçmişti. Karanlık Orman'ın içlerine doğru Riddle'ı takip ediyordu. Çocuk hemen yanında karanlık bir mağara olan, kocaman, yarısı kurumuş bir ağacın orada durmuştu. Orman'ın içinden binlerce göz onları izliyordu.

"Burayı beğendin mi?" dedi Vivien'e en güzel gülümsemesini göstererek. Dışarıdan bakan biri, gerçekten kızın fikrini sorduğunu sanabilirdi. 

"Elbette! Bayıldım!" dedi kız. Gerçekten nerede oldukları umurunda değildi. 

"Harika! Beğeneceğini umuyordum. Gel, daha yakından görmeni istediğim bir şey var." Kızın kulağına en yumuşak sesiyle, o kadar yakından söylemişti ki bunu, Vivien'in tüm tüyleri diken diken olmuştu. 

"Ah!  Dedi "Tom biliyor musun, bunu hep hissetmiştim. Seni gördüğüm ilk andan beri bence biz birbirimize-"

Çocuk ise mağaraya adım atarak ilerlemiş Vivien'in önünü aydınlatmak için asasını salladı. Katran karası taşlar sanki ışığı emiyordu. Kızın gözleri dehşet içinde çarpılırken boğuk bir hırıltı çıkardı. Şimdi önünde duran yarı aydınlanmış,  yarısı çürümüş bir cesede, bir de yanı başında duran Tom'a bakıyordu. Çocuğun ise az önceki ifadesi tamamen değişmişti. Gözleri, sanki ona ait değilmiş gibiydi. Bunun yerine aynı gözlerden çok tehlikeli bir yaratık bakıyordu sanki.

Riddle ise, bu defa içinde yükselen duyguya hakim olmamıştı. Benliğindeki hiç bir şey buna karşı çıkmıyordu. Bir şeyler serbest kaldı. 

"T-Tom!"  Kız endişe içinde kekeliyordu.

Kızı yalnızca başını hareket ettirebileceği bir büyüyle dondurmuştu. Öyle ki, yere de düşmüyordu. Olduğu yerde kıpırdamadan duruyordu. 

"Ne yapıyorsun?!" Vivien'in korkuyla çarpılmış yüzü şekilden şekile giriyordu.

"Ah... Vivien... çok yazık... Boş boğazın başına neler açtı görüyor musun?" Sesi tehlikeli derecede yumuşaktı.

"N-nasıl?"

"Sen, Lord Voldemort'a layık olduğunu mu düşündün yoksa? Senin gibi acınası bir artıkla yetinir mi sandın?" 

"Ben-" 

"Sahip olmadığın bir şeye sahip olduğunu söylersen başına ne gelir biliyor musun? Hakkımda yalan söylersen ne olur anlıyor musun?" Bir kez daha kızın dibine, kulağına sokulmuştu şimdi.

"E-vet. Özür dilerim lütfen gitmeme izin ver! Kimseye söylemem!" Kız korkudan ağlamaya başlamıştı. Başını sanki kurtulabilecekmiş gibi çaresizce sağa sola sallıyordu.

"Elbette söylemeyeceksin. Ne gördüklerini, ne de küçük toplantılarımızı. Yoksa sonun onun gibi olur." Riddle'ın asası önlerinde duran çürümüş bedeni işaret ediyordu.

"Fakat... sana güvenemiyorum. Anlıyorsun ya. Yanılgıya düşebilirsin. Profesörlerin ya da bakanlığın seni elimden alabileceği gibi falan." Kızın yanından aniden çekilmiş bir kaç adım geri atmıştı.

"İnferius!" Gecenin karanlığında uğursuz bir büyü yankılanmıştı. Işık huzmesi bedene çarparken, epeydir ölü görünen vücut hafifçe kıpırdanmaya başlamıştı. "Beni ikna et."

"Yemin ederim! Ağzımı açmayacağım! Lütfen!"

İnferi yavaşça olduğu yerde doğrulmuş, bir kukla gibi, aksak adımlarıyla kıza yönelmişti. Kulakları tırmalayan korkunç böğürtüsü ise mağarada yankılanıyordu.

"TEK KELİME ETMEM! BİR DAHA HAKKINDA KONUŞMAYACAĞIM! ÖLMEK İSTEMİYORUM! LÜTFEN! "  Kız delirmiş gibi ağlıyor, bağırıyordu. Gözlerini sımsıkı yummuştu. Ona doğru yaklaşan şeye bakmaya cesaret edemiyordu. 

"Daha bir inferi'ye bile bakamazken, bizim aramızda ne işin vardı?" Riddle dalga geçerek başını yazık anlamında sallıyordu. Hiç şüphesiz bu kız bir daha toplantılara giremeyecekti.

Cesedin soğuk elleri kızın boğazına dolanıp sıktığında, Vivien nefes alamadığını belli eden sesler çıkarmaya başlamıştı. Gözleri kararıp bilinci kapanmak üzereyken, çok yakınından sıcak bir şeyin geçtiğini hissetti. Ölü beden ileri doğru savrularak yanmaya başlamıştı. Dehşet verici bir uğuldama sesiyle olduğu yere yığıldığında, ateş çoğunu çok etmişti.

"İkna oldum sanırım." Her ne kadar onu yok etmeyi çok istese de, kızı elbette öldüremezdi. En azından bir öğrencinin öylece ortadan kaybolması özellikle de, Sierra'nın beraber gittiklerini bilmesinden sonra çok dikkat çekerdi. Hem zaten, aldığı bu dersten sonra Vivien'in tek kelime etmeyeceğinden emindi.

Kızı bir hamlede çözerken, ona doğru yaklaşıp tek eliyle çenesini kavradı. Kıracakmış gibi sıkarken konuştu. "Konuşursan ölürsün."  Kızı tamamen bıraktığında gerisin geri geldikleri yoldan can havliyle kaçışını izledi.

Duyduğu öfkenin bir kısmını kızdan çıkartıvermişti. Yine de Ian için de yeterince kaldığından emindi.

Pus (Tom Riddle)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin