20 Ağustos 1944
Tom Riddle'ın küçük itirafının üzerinden bir kaç gün geçmesiyle, Lyncia kitaba bakmaları için ısrar etmişti. Dumbledore'un söylediğine göre zaten içinde cevapları bulamayacaklardı ama böylelikle ona teorisini açıklama fırsatı bulabilir, ona tehlikeyi aktarabilirdi. Birden bire olan biteni açıklamaktansa bazı şeyler daha doğal ilerlesin istiyordu kız. Riddle'ın şüphelenmeyeceğini düşünüyordu. Gerçi ne kadar düşünürse düşünsün Lyncia'nın elli sene sonradan geldiğini çözebileceğini pek sanmıyordu ama yine de işler bu kadar yolunda giderken riske atmaya gerek yoktu.
Riddle sonunda yasaklı bölüme gitmeyi kabul ettiğinde gecenin bir körü peşine takıldı. Koyu kahve ahşap raflar, ortadan sarkan kocaman kristal bir avize, dört bir yanda yanlamasına uzanan bir insan boyunun üç katından fazla uzun rafların kapladığı iki kattan oluşan kütüphaneye girmişlerdi şimdi. Yasaklı bölüm, kütüphane'nin sol kanadında, parmaklıklar ve zincirlerle ayrılıyordu odadan. Tatil olduğu için Bayan Burns ortalıklarda yoktu. Yine de davetsiz misafirlerin sınırı geçmemesi için onun yokluğunu aratmayacak pek çok büyüyle mühürlenmişti bu kısım. Riddle ise buraya girmekte adeta ustalaştığından koyulan korumalara aldırmıyordu. Etrafta diğer öğrencilerin de olmayışı da işlerini epeyce kolaylaştırmıştı. Lyncia'ya sadece sessiz olup onu izlemesini söylemişti. Bu yüzden kız, o büyüleri kırarken, tek kelime etmeden izliyordu. Metal kocaman bir iğneyi andıran sivri kapının üzerindeki kilit yere düşerken, çocuk kilidi asasıyla tuttu . Kapı gıcırdayarak açıldığında çabucak içeri girdiler. Ardından kapıyı eski haline getirerek, yasaklı bölümün içinde ilerlediler. Lyncia, bölümün en sonunda, gözlerden uzak , dışarıdan kimse tarafından fark edilmesi mümkün olmayan yerin içine inen merdivenleri fark ettiğinde şaşırdı.
"Yerin altına mı iniyor?" Diye fısıldadı. Gerçekten şaşırmıştı.
Riddle ise sus işareti yapmıştı. Okulda doğru düzgün kimse olmasa da Peeves ya da diğer hayaletlere yakalanmak istemiyordu.
İndikleri ilk kat, kendi içerisinde bölümlere ayrılıyordu. Duvarları kaplayan kağıtlar sararmış, asılı olan bir kaç portre ise boş kalmıştı. Görünüşe göre yerlerini beğenmemişlerdi ve kimse onları suçlayamazdı. Lyncia, Riddle'ın peşinden iç kısımlara ilerlerken, yer yer üstünde camla kapatılmış masaların üstünde birbirinden ilginç şeyler görüyordu. Voodoo bebekleri, cinlerin kurumuş kafaları, kopuk sivri tırnaklı bir el, deniz insanlarından birine aitmiş gibi görünen altı balık kuyruğu olan bir iskelet. Hepsinde garip bir albeni vardı. İnsanı sanki kendilerine çağırıyorlar, onlara dokunmak için tuhaf bir istek yaratıyorlardı.
Daha da aşağı inen diğer bir merdiven'in başına geldiklerinde Lyncia havanın boğuklaştığını hissetmeye başlamıştı. Kendi kuruntusu mu yoksa burada duran tüm bu lanetli kötü şeylerin etkisi mi anlayamıyordu. İndikleri bu kat diğerinden de uğursuzdu. Artık yavaş yavaş kitapların raflarında parmaklıklar görüyordu. Bazı kitaplar özenle kilitlenmişti. Bazıları ise durdukları yerde arada bir zangırdayıp yer değiştirmeye çalışıyorlardı. Hala tek kelime etmeden Riddle'ı izliyordu. Bu şekilde üç kat daha indiler.
Lyncia geldikleri son katta artık hissettiği boğukluğun kendi kuruntusu olmadığını anlamıştı. Bu katın duvar kağıtlarının çoğu dökülmüş, dökülmeyenler ise neredeyse simsiyah olmuştu. Bir zamanlar ne renk oldukları anlaşılmıyordu. Etrafı duvarlara tutturulmuş bir kaç cılız meşale aydınlatıyordu. Tüm kitaplar ise kilitli parmaklıkların ardındaydı ve bazılarına beşten fazla kilit takılmıştı.
Tom Riddle ise bu ürkütücü loş labirentte nereye gittiğini çok iyi biliyormuşa benziyordu. En sonunda, katın diğer yerleri arasında daha da az aydınlatılan bir rafın önünde durdu. Etrafındaki diğer kitaplara nazaran çok daha iyi zaptedilen bir kitaba bakıyordu. Kitap ise onların yaklaştığını hissetmiş gibi yerinde kıpırdanmaya, kendini onu çevreleyen parmaklıklara çarpmaya başlamıştı. Lyncia asasıyla kitabın üstündeki yazıyı okıyabilmek için etrafı aydınlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
Hayran KurguFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...