MALFOY MALİKANESİ

1K 91 94
                                    

Nagini'den sonra Voldemort her zamankinden de korkulacak bir canavara dönüşmüş iyice dengesizleşmişti. Odaya olanlardan sonra giren ölüm yiyenlerin yarısından fazlasını gözünü kırpmadan öldürmüş, çocuğa duyduğu öfkenin bir kısmını onlardan çıkarmıştı. Etrafında haberi alan bazı ölüm yiyenler ise alelacele ortadan kaybolurken, hala ona korkusundan sadık kalan hatrı sayılır bir grup ise endişe içindeydi. Bir çoğu, zayıfladığını düşünmek istiyor, bir şekilde yok edilmesini diliyordu. Malfoylar da onlardan biriydi.

Diğer yandan, Plainsburg kalesini aniden terk eden Lord'un ardından, ona en yakın olanların arasında bile istemsiz bir anlaşmazlık başlamıştı. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu.

Draco Malfoy, özenle döşenmiş kocaman malikanesinin içerisinde dört dönüyordu şimdi. Babasının kapılardan içeri girdiğinin haberini alır almaz doğruca yanına koşmuştu. Narcissa ise endişeliydi.

"Doğru mu?" Dedi rengi bembeyaz olmuş Lucius'a. Nagini'nin yok olmasını soruyordu. Bir de gizemli çocuk meselesi vardı. Aslında kendisi de oradaydı ama, haber alır almaz ortadan kayboluvermişti.

Adam ise kendini bulduğu ilk koltuğa bırakmıştı. Gözleri, duvarda asılı atalarından birinin portresine bakıyordu. "Üstüne vazife olmayan işlere karışmamalısın Draco." Aslında oğlunu ondan korumaya çalışıyordu. Draco'nun yerini terk edenlerden olduğunu öğrenirse, çocuğu elinden alamazdı. Tek umduğu o hengamede Voldemort'un fark etmemiş olmasıydı.

Narcissa ise tek kelime etmiyordu. Yorgun gözlerini kocasına dikmişti.

Draco ağzını açmaya bir daha yeltenirken Lucius onu aniden susturmuş. Kolundan şiddetle çekerek, başka ufacık bir odaya götürmüştü.

"Ulu orta yerde konuşma diye kaç kez uyaracağım seni!" Dedi Lucius kızgınlıkla. Kendi evleri bile olsa, uzun zamandır her şey gibi o da Voldemort'a aitti ve duvarların kulakları olduğundan da emindi.

Draco babasına bakarken, adam bir kaç saniyeliğine gözlerini kapatıp açtı. Oğluna bu şekilde cevap vermişti.

Malikane'nin kapıları bir daha açılırken, gelenlerin ayak sesleri uzun mermer koridorda yankılanıyordu.

"Neredesin tatlı kardeşim?" Bellatrix tüm uğursuzluğuyla ciyaklamıştı. Sesinde kurduğu cümleyle örtüşen tek bir tını yoktu.

Narcissa, yavaşça oturduğu siyah kadife koltuktan kalkarken, siyah kıvırcık saçlı cadıya baktı.

"Buradayım Bellatrix." Dedi son derece soğuk şekilde.

"Sevgili kocan nerede?" Diye etrafa bakındı kadın. Yanındaki Yaxley, Amycus ve Alecto Carrow, Fenrir,  Dolohov, Rodolphus'da buldukları ilk yere oturmuştu.

"Demek çocuk gerçek." Dedi Bellatrix'i duymazlıktan gelerek.

"Evet." Diye yanıtladı Dolohov onlardan başka kimsenin olmadığından emin olmaya çalışır gibi etrafa bakıyordu.

"Naginiyi öldürebildi." Diye sürdürdü Narcissa. Bunun ne demek olduğu çok barizdi. Yine de açık konuşmamıştı.

"Cissy, annem sana neyi öğretemedi biliyor musun?" Dedi Bellatrix Narcissa'nın etrafında elinde asayla bir tur dönerek. "Ne zaman susman gerektiğini." Dedi asasını kardeşinin boynuna dayayıp dürterken. Bu sahneye araya giren kocası engel olmuştu.

"Sakin ol Bella."

"Ne oldu? Sen de onun gibi korkak bir hain mi oldun Rodolphus? Lord bunları duymaz mı sence? Kulağına gitmez mi sanıyorsun?" Diye hırladı adama Bellatrix incecik kağıt gibi dudakları arasından.

Pus (Tom Riddle)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin