Yazarın Notu: Sonundaki notumu okumanızı rica ediyorum :)
----------------------------------------------------------------
Voldemort'un yok edilmesini izleyen aylar içinde, tüm büyücü dünyası, -korkudan yardım edemeyen diğer ülkeler vicdanen duydukları rahatsızlıktan olsa gerek-yıkımın boyutunu tespit ederek, yaraları sarmak için kolları sıvamıştı. Ülkeden can korkusuyla kaçmış olanlar dönmeye başlamış, yeni bir Büyüce Şura kurularak Sihir Bakanlığı Kadroları yeniden oluşturulmaya başlanmıştı. Voldemort'a can korkusundan hizmet edenlerle etmeyenleri ayırmak, sapla samanı ayırmaktan daha da zordu ancak bir şekilde başarıyorlardı. Suçsuz bulunanlar, hayatlarına geri dönüyor, suçlular ise Azkaban'a gönderiliyordu. Malfoy ailesi de affedilenler arasındaydı. Fakat, ona son anında bile sadık kalmış olan isimler halen bulunamamıştı. Pek çok şeyin yeniden kurulması ve rayına oturması yıllar sürecek bir süreçti. Böylesine büyük bir tahrifattan sonra, kimse kısa sürede toparlanmayı beklemiyordu. Verilen bazı kayıpların ise geri dönüşü yoktu.
Nora Öldüğünden beri Lyncia, her gün annesini ziyaret ediyor, onunla konuşuyor, yaşanmaya başlayan değişimi sanki duyacakmış gibi anlatmayı sürdürüyordu. Şimdi ise, annesinin isminin yazdığı taşın üzerinde büyük bir şefkatle parmaklarını gezdiriyordu.
Ona bugün eşlik edecek cesareti bulan Tom Riddle, kızın yanına eğilerek konuştu.
"Seninle gurur duyuyordur." Dedi. Aslında kızın annesinin ölümü için duyduğu büyük suçluluğu aşamamıştı. Buraya gelip bu sahnelere tanık olmak onun için de kolay bir deneyim değildi. Seneler sonra kazandığı vicdan ismi verilen bu duyguyla boğuşmak zordu. Belki hortkuluklar ve Voldemort'la boğuşmaktan bile.
Lyncia ise gri taşa sabitlediği gözlerini çocuğa çevirip hafifçe gülümsemekle yetinmişti. Annesinin yanıbaşında, oturduğu yerden kalkarken konuştu.
"Hadi dönelim."Riddle kafasını sallarken kızın kalkmasına yardım etti. Birlikte gri bulutların güneşin son kalıntılarını kaplamaya başladığı kocaman bir mezarlığın içinde, çıkışa doğru yürüyorlardı. Etraf hem çok kalabalık, hem de çok boştu.
Kocaman bir melek heykeliyle süslenmiş bir mezar taşının yanından geçerken sessizliği Riddle bozdu.
"Bu onu geri getirmeyecek biliyorum ama çok üzgün olduğumu bilmeni istiyorum." Dedi bir an olduğu yerde dururken. Hafifçe yağmur çiselemeye başlamıştı."Seni suçlamıyorum Tom. Elinden geleni yaptığını gördüm." Diye yanıtladı kız çocuğa dönerek.
"Bilmiyorum... ben... hepsi benim hatam." Riddle'ın gözlerindeki pişmanlık okunabiliyordu.
Kız ise çocuğun yanına giderek elini tuttu. Bu esnada yağmur gittikçe şiddetlenmeye başlamıştı. "Geçmişin şimdiyi esir almasına izin veremeyiz. Olan oldu. Yapabileceğimiz tek şey ileriye bakmak." Tüm acısını içine gömerek, devam etmesi gerektiğini biliyordu. Çocuğun tuttuğu elini yürüdükleri yola doğru çekerken hafifçe gülümsemeye çalıştı. "Hadi."
Riddle ile birlikte, epeyce ıslanmış vaziyette yeniden Birmingham yakınlarında, Lyncia'nın çocukluğunun geçtiği evlerine döndüler. Savaş bittiğinden beri, Gerald'ın teklif etmesi üzerine Riddle onlarla kalıyordu.
"Su gibi olmuşsunuz! Hastalanacaksınız!" Aniden krem kahverengi renklerle döşenmiş salonda üzerlerine yapışmış kıyafetleriyle beliren ikiliye bakan Gerald konuşmuştu.
"Annemi ziyaret ettik." Diye cevapladı Lyncia, odasına çıkan merdivenleri yarılamıştı. "Üzerimi değişip gelirim." Aslında sıcak bir duşa ve bir de yalnız kalmaya ihtiyacı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanfictionFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...