Riddle'ın geçen geceki tavrı, doğru hamleleri yaptığını hissettirmişti Lyncia'ya. Bu onu kızdırmış mıydı? Rahatsız mı etmişti? Tam olarak bilmiyordu. Hikayede hem büyük bir benzerlik hem de can alıcı tek, ama büyük bir fark görmüş olmalıydı. Bunun farkın onu rahatsız ettiğinden emindi. Anlattıklarından sonra Walpurgis Şövalyeleri arasına katılma şansının oldukça düştüğünü tahmin ediyordu elbette. Bu hikayeyi hazırlamadan önce uzun uzun düşünmüştü. Başlarda aralarına katılmak yakınlaşmak için daha iyi bir fikir gibi görünse de, uzun vadede zaten engel olmaya çalıştığı bir şeye katkıda bulacak olmak mantıklı bir fikir değildi. Değişimin yardakçısı olmasıyla gelmeyeceğini düşünüyordu. Artık bir şey fark etmezdi. Lyncia ilerleyeceği yolu kesin olarak seçmişti.
Karanlık Sanatlara Karşı Savunma kulesine doğru ilerlerken hemen ardından bir ses işitmişti.
"Lyncia!"
Lestrange'ın elinde bir kitapla ona doğru geldiğini görmüştü.
"Ah! Selam!" Diye yanıtladı çocuğu olduğu yerde dururken. Yüzünde sahte bir gülümseme yerlemişti.
"Derse mi gidiyorsun?"
"Evet. Biraz erken gideyim dedim öncesinde bir şeylere bakarım belki." Çocukla birlikte duvarları bordo mermerlerle kaplı, krem rengi büyük sütunların kapladığı ana girişi geçiyorlardı. Bir üst kattan piyano sesi yükseliyordu. Bu kule, okulun en güzel kulesiydi. İçerisinde aritmansi ve transfigürasyon dersliğini de bulunduruyordu. Gün boyu genellikle ikinci katta büyülenmiş bir piyano ve çello, öğrencilere ders aralarında tatlı bir müzik resitali sunardı.
"İyi fikir! Sana eşlik edeyim o halde."
"Elbette." Dedi Lyncia. Lestrange ile genelde Eliza sayesinde konuşmaya devam ediyorlardı. Bire bir pek bir temasları olmadığından bu hareketine şaşırmıştı. Kaldı ki çocuğun derse erken gitme huyu olmadığını biliyordu. Bu karşılaşma tesadüfi olamazdı.
Sınıfın bulunduğu dördüncü kata yolda ondan bundan sohbet ederek ulaşmışlardı.
"Eliza nerede?" Dedi tamamen boş olan sınıfta gözüne kestirdiği boş bir sıraya oturarak.
"Yatakhaneye uğrayacağını söyledi." Dedi Lestrange bir öndeki sıraya oturup yüzünü Lyncia'ya dönerken.
"Gezintiye çıkmayı sevdiğini duydum. Nereleri gezdin şimdiye kadar? Beğendin mi bari etrafı?" Lestrange yüzüne zararsız görünebilecek ilginç biçimde sevimli bir ifade takınmıştı.
"Ah, evet seviyorum. Boş bulundukça da etrafı keşfediyorum işte. Sen nerden duydun peki?"
"Eliza bahsetti. Geçen gece epey uzun bir süre seni bekledi. Gelmeyince de endişelenmiş. Sabah seni yatağında gördüğünde rahatlamış."
O gece kız döndüğünde, Eliza uyuyordu. Sabahında ise Lyncia gözlerini, onu sarsarak uyandıran ve kızgın biçimde bakan bir çift gözle açmıştı. Elizadan onun için endişelendiğini, bir süre beklediğini, etrafı bilmediği için öylece kaybolmanın doğru olmadığını ve neden haber vermediğiyle ilgili uzun bir nutuk dinlemişti. Ardından nereye gittiğini uydurmak zorunda kalmıştı tabi. Peki ama bundan Lestrange'e neydi? Eliza'nın endişelenmiş olmasına üzüldüğü falan olamazdı.
"Eliza abartıyor. Kendi başımın çaresine bakabilirim. Hem bayağı bir yürüyüş yaptım ve hala tek parçayım." Kız gülümsemesini koruyordu.
"Hiç de abartmıyorum." Dedi sınıfa beklenmedik anda girip Lyncia'nın yanına yerleşen Eliza. Arkadaşına dik dik bakıyordu.
"Tamam bir daha söz sen olmadan çıkıp gitmeyeceğim. Ama sen de ha bire meşgulsün El." Diye sırttı konuyu dağıtmak adına. Eliza kızarmıştı. Lestrange ise hafifçe öksürerek sınıfa diğer öğrencilerin girmesiyle birlikte önüne dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanfictionFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...