KARA BÜYÜ

1.3K 131 73
                                    

Profesör McGonnagal'ın odasına ulaştığında tıpkı ilk geldiği gün gibi kapısını hızla çalmıştı. Minerva derhal kızı içeri almış, gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamış Lyncia'yı acele oturtmuştu. Kadının da yüzünde endişeli bir ifade vardı.

Lyncia ise çok uzun zamandır içinde tuttuğu yükü zamansızca ağır ağır boşaltıyordu şimdi. Hıçkırmıyor, bağırmıyor, yerinde debelenmiyordu. Sessiz sessiz ağlıyordu sadece.

"Lyncia. Ne oldu?"

Soruyla birlikte göz yaşlarını durduran kız, elinin tersiyle cübbesine silerken Astronomi kulesinde olan biteni anlattı.

McGonnagall ise hiç bir şey demeden, önünde duran kıza ani bir dürtüyle sarılmıştı. Bu sarılma Lyncia'ya tahmininden de iyi gelmişti. Anne şevkati gibiydi.

Odanın kapısı bir kez daha çalındığında, içeri giren kişi Dumbledore'du. Kız onun gözlerine bakarak adam yerine oturmadan konuşmaya başlamıştı.

"Az kalsın yapacaktım. Öldürecektim onu. En azından cismen."

"Lyncia." Dedi Dumbledore, kızın yanı başına gelirken. "Sanırım bir şeyler değişti. Hem iyi hem de kötü yönde."

Bu kızın hiç duymayı ummadığı bir cevaptı. Riddle eskisinden de kötü olmuştu şimdi. İyi olarak ne değişmişti?

Dumbledore kıza bakarak sakinleşmesini bekledi. "Şimdi anlatacaklarımı çok dikkatli dinlemelisin."

Lyncia'nın yüzü şaşkın bir ifadeyle çarpılmıştı. Kafasını usulca salladı.

"Hortkuluk yaparken, ruhumuzu böleriz. Bir insanın ruhunu bölmesi çok ama çok zordur. Onu bir yere hapsetmek ise daha da zor. Ruhun bölünmesinin tek yolu birinin canını almaktır. Bunu biliyorsun."

Dumbledore kızın kavrayabilmesi için olabildiğince açık konuşmaya çalışıyordu. "Böyle bir bölünmede, ruhundan ayrılabileceğin hortkuluğun içine hapsedebileceğin yegane kısmın ruhunun en karanlık kısmıdır. Birine en korkunç şeyleri yapmaya bile razı gelen kısım. Aksi takdirde başarılı olamazsın.

"Yani Riddle'ın oraya hapsettiği parçası en karanlık yanı mı?"

"Evet. Voldemort." Diye onayladı Dumbledore.

"Peki ama bunun ne alakası var?" Lyncia'nın zihni daha da karışmıştı şimdi.

"Geçen gece, birden canının yandığını ve çekip gittiğini anlatmıştın. O gece ne yaptı?"

"Söz verdi."

"Neye?" Diye kaşlarını kaldırdı Albus.

Minerva ise hemen yanlarında tek kelime etmeden dinliyordu. Yüzü sanki duyacağı şeyleri biliyormuş gibi çökmüştü.

Kendisine bilerek zarar vermemiş hiç bir şeye öğrettiğim büyüyü uygulamamaya." Kız tek nefesfe yanıtlamıştı.

"Tom gibi biri için bu bile büyük bir adım. Zaten öncesinde Irondale'deki konuşmanızda içeride bir yerlerinde ikileme düşmüş olduğunu sezmiştim. O gün senin peşinden gelmesini sağlayan içeride kalan cılız insanı yanı bir an baskın gelmiş olmalı. İçerilerde bir yerlere temas etmişsin."

"Anlamıyorum efendim. Canını ne yaktı?" Kız soruyu sorarken gözlerini kapatmıştı. Olan bitenin ağırlığı altında ezilen zihni bir cevap arıyordu.

"Günlüğü. Yanından hiç ayırmıyor."

"Nasıl?"

"Hortkuluklar yapıp da kenara atabileceğin, bir köşede öylece duran objeler değildir. Artık hem canlı, hem de cansızlardır. Senden ayrı iradeleri oluşur. Neticede ruhundan bir parça ama tamamen sana ait olmazlar, tamamen senden ayrı da olmazlar artık. Neyi hapsettiysen, onu bulursun içinde." Kısa bir sessizliğin ardından Dumbledore devam etti.

"O gece hapsettiği şeyin iradesine farkında olmadan karşı gelmiş olmalı. Ve senin yanından ayrıldıktan sonra inanıyorum ki canını neyin yaktığını fark edip ondan kurtulmaya çalışmıştır."

"Bu Voldemort'u kızdırmış, hatta deliye çevirmiş olmalı." Lyncia şimdi tamamen anlamıştı.

"Aynen öyle, iradesine karşı minicik bir karşı gelişe bile tahammülü yok.Voldemort onun kişiliği değil, bunu tekrar etmemde fayda görüyorum. Ruhunu ele geçiren karanlığın ismi. Üstelik şimdi büyünün kendi özünde olan laneti de kendi bünyesinde topluyor. "

Dehşete düşmüş biçimde sordu Lyncia. Olacakları tahmin ederek. "Peki ya daha fazla hortkuluk yapmaya devam ederse..."

"Evet. Bu konuda elini eskisinden de çabuk tutacaktır. Böylelikle bölünüp, Riddle'ın ruhunu iyice parçalayıp, kalan insanı yanlarından kurtularak güçlenebilir." diye onayladı kızın düşüncelerini Dumbledore.

"Peki ya bir hortkuluk, ondan daha bütün bir bedeni ve ruhu nasıl ele geçirebilir?" kız, bir hortkuluğun böylesine bir gücü olabileceğinin şaşkınlığını yaşıyordu.

"Ah. Beden yok olduğunda can simidi görevi görürler. Geri kalanından koptuğunda cismani varlığını kazanana kadar asalak gibi yaşarlar. Fakat beden bütünken ve tutunabileceği bir ruh varken işler değişir. Bu kara büyü Lyncia. Böylesine korkunç bir şey yapıp onu küçümsemek ve kontrolün tamamen kendinde kalacağını düşünmek büyük aptallık."

"Öyle sanmış olmalı." Lyncia'nın gözleri, ağır ağır yanmakta olan şömineye dikildi.

"Kesinlikle. Bu kadarını bilse aynı şeye cesaret eder miydi şüpheliyim." dedi Dumbledore. Suratında kızın nadiren gördüğü bir ifade vardı. Düşünceliydi. 

"Bununla savaşamaz mı?" 

"Mümkün, ancak bununla savaşmak hortkuluğun kendisini yapmaktan da daha zor. Eğer gerçekten isterse, o cılız yanı güçlenirse."

"Ne yapmamı öneriyorsunuz?" Kız gözlerini yanan ateşten alırken bir çıkış yolu bulabilmek için Minerva ile Albus'a çevirmişti.

"Değişime cevap verebileceğini öğrendik. Fakat değiştirmek eskisinden de zor ve tehlikeli. Bu yüzden eğer dönmek istersen, dönüp mücadelene orada devam etmeni öneririm."

 Gerçekten de pusuya yatmış canavarı dürtükleye dürtükleye iyice kızdırmıştı şimdi.

Dumbledore ise son sözünden sonra konuşmadı. Kızı gereğinden fazla özgür bırakıp istediğini yapmasına izin vermek doğru değildi belki de. Buna izin vermek onun da hatasıydı.

Lyncia ise oynadığı oyun ayaklarına dolaşırken zihnini saran korkunç acıya teslim oldu. Göz yaşları bir kez daha akıyordu. Bir karar vermeliydi artık. Onunla birlikte evreni ve zamanı yok etmek çözüm değildi elbette. Bu gibi bir aptallığı gözünün döndüğü nadir anlarda düşünüyordu.

Pus (Tom Riddle)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin