24 Ekim 1943Lyncia Eliza'nın kapıdan görünmesiyle yatağında doğruldu. Doğrusu zaten uyumuyordu. Yine derin düşüncelerinin arasına gömülmüştü.
"Hala yatakta mısın sen?" Diye cıyakladı kız, Lyncia gözlerini açıkca devirirken.
"Yorgun hissediyorum El."
"Ne demek yorgunum? Lestrange'lere katılacağımı söylemiştik. Hogsmeade'de gitmiyor muyuz?" Eliza, hala yatakta olan Lyncia'nın ayak ucuna oturup kocaman gözlerini beklentiyle ona dikmişti.
Lyncia bir an için gözlerini kapadı. Bugün Cumartesiydi ve geçen hafta onlara katılacakları konusunda sözleşmişlerdi. Ancak kendisini genel olarak öyle mecalsiz hissediyordu ki bu, tamamen aklından çıkmıştı.
Doğrusu, onlara yakın olmak için harika bir fırsattı. Yine de Lestrange'le, Riddle ile göl kıyısında yaptıkları konuşmadan sonra hiç konuşmamıştı. Yalanından onlara bahsetmiş miydi? Bilmiyordu. Bahsettiyse de orada nasıl karşılanacağını da. Girdiği bu küçük kumar başına böyle bir dert açmış olabilirdi.
"Lestrange ile konuştun mu yani kesin gidiyorlar mı?" Diye sordu olan biteni anlamak adına.
"Ah evet, onların yanından geliyorum. Hepsi yola koyuldular orada buluşacağımızı söyledim." Eliza yataktan aniden sıçrayarak dolabına yöneldi. Büyük bir hevesle özenle seçtiği kıyafetlerini giyiyordu şimdi. Şüphesiz Lestrange'in dikkatini çekmek istiyordu. "Sen de hazırlansan iyi olur." Dedi halen yataktan çıkmamaya direten kıza bakarak.
Lyncia ağır ağır hareket ederek son derece gönülsüz bir şekilde dolaba yöneldi. Görünüşe göre Riddle ağzını açmamıştı. Şaşırtıcı diye iç geçirdi. Girdiği küçük kumarı kazanmışa benziyordu.
Çok geçmeden, yanında büyük bir özenle hazırlandığı belli olan zümrüt yeşili kadife bir kazak ve altına ona uygun bir etek geçirmiş olan Eliza'ya baktı.
"Çok güzel olmuşsun." Hafifçe gülümsemişti. En azından kendisini buna zorlamıştı.
Eliza da Lyncia için aynısını söylemek isterdi ancak son derece sıradan kıyafetler geçirmiş sarışın kızın dikkat çeken yegane özelliği, parlak dalgalı saçlarının altında parlayan bir çift buz mavisi gözdü.
"Hadi ama Lyncia. Başka şeyler giymelisin!"
"Ne yani beğenmedin mi?" Diye sırıttı kız. Elbetteki beğenmemişti.
"Ah hayır! Beğenmedim demiyorum. Sadece seni daha da ön plana çıkaracak şeyler seçebilirsin." Bir hışımla arkadaşının dolabına yönelmişti.
Neyseki Dumbledore, ona ihtiyacı olandan fazlasını sağlamıştı. Dolabında pek çok güzel ve yeni kıyafet bulunuyordu. Eliza çok geçmeden bir kaç parça eşyayı kaptığı gibi Lyncia'nın yatağına fırlattı.
"Şunları dene."
"Hadi ama El! Zaten geç kaldık. Başka zaman denerim." Diye omuz silkti yataktaki kıyafetlere bakarken. Sonuçta alt tarafı Hogsmeade'e gideceklerdi. Baloya değil.
Lyncia'nın geç kaldık uyarısıyla Eliza daha fazla ısrarcı olmadı. İkili yatakhanelerinden ayrılarak, Hogwarts'ı Hogsmeade'e bağlayan taş köprüyü geçtiler.
Yaz kendisini çoktan son baharın ellerine teslim etmişti. Kasabaya çıkan patika boyunca yolu çevreleyen ağaçlar kahverengi ve turuncunun çeşitli tonlarında yaklaşmakta olan kışa yaprak dökmeye başlamışlardı. Bu yol, ve arkalarında siluet olarak kalan şato, adeta bir masaldan fırlamış huzurlu bir sahne gibiydi. Kasabanın girişine ulaştıklarında, Lyncia boylu boyunca uzanan ve dağınık yerleşen irili ufaklı eğri büğrü taştan evlere ve tüten bacalarına büyük bir özlemle göz gezdirdi. Her şey olması gerektiği gibiydi. Tüm kasaba canlıydı. İçine adımınızı attığınız ilk dakikadan itibaren yayılan bir sıcaklık sarmalıyordu insanı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanfictionFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...