Kemikli uzun parmaklarıyla, ellerinin arasında duran çıkıntılı asayı sıkı sıkıya kavramış, gri alacalı mermerlerle kaplı, kocaman sütunları olan odanın içerisinde, önünde yanan yeşil şöminenin hemen önüne yerleştirilmiş oldukça uzun taş bir masanın en başında yalnız başına oturuyordu."Ssssyyaa ssshhrece." diye fısıldadı kırmızı gözlerini hayvana dikerken. Odanın diğer ucunda olan yılan ise komutu duyar duymaz sürünerek yanına gelmişti. Diğer elini yavaşça hayvanın kafasına götürerek okşadı "Sadece seninle ben kalmıştık."
"Fakat bir şey oldu Nagini..." sesinden uğursuz, korkunç bir tını yayılıyordu. "Çocuğu gördüm..."
Bir kaç gün önce bir şey hissetmişti, bir şeyin burada var olduğunu. Sanki ona ait bir şey dönmüştü. Bunun ne olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden ona ulaşmaya çalışmıştı. İşte o an, hayal sandığı bir görüntü tomarının içine düşüvermişti. Kendi kendine ait, artık hatırlamadığı bir silüet görmüştü. O kadar uzun zaman önceydi ki, bir zamanlar aynaya baktığında böyle göründüğünü bile unutmuştu. Bu çok... çok eskidendi. Bu anı, şimdi, ona karşı direnmeye cürret edenlerle birlikte bir odada duruyordu. Buradan çok da uzak olmayan bir yerde hem de. Fakat nedenini anlayamıyordu ve nasıl olduğunu da. Sadece çok silik, bir araya getiremediği bir anı demeti belirip kayboluyordu. Ancak hepsi hayale benziyordu. Çünkü böyle şeyler yaşanmış olamazdı.
"Günlük yok oldu." diye mırıldandı kendi kendine. Zihninde bir yere varmaya çalışıyordu Voldemort. Nagini ise çatallı dilini çıkararak tıslayıp duruyordu.
Bu sırada kapı açılmış, içeri, bir kaç ölüm yiyen girmişti. Bunlar ona en yakın isimlerdi.
"Lordum." diye selamladılar hepsi onu maskelerini çıkarırken.
"Oturun." diye komut verdi canavar oldukça otoriter bir tonda.
Hepsi otururken, biraz gergindi. Sanki az sonra söyleyecekleri şeyi söylemeye çekiniyor, korkuyorlar gibi bir halleri vardı.
"Konuşun!" diye bağırdı onlardan yana, sus pus biçimde birbirlerine bakmaları sinirine dokunuyordu.
"L-lor-"
"Konuş Lestrange!" Nagini adama doğru kıvrılmaya başlamıştı.
"Çocuğu gördük." diye yanıtladı hemencecik Rodolphus Lestrange. Yılan iyice dibine girmiş, gözlerini kendisine dikmişti. Adamın ise zor nefes aldığı belli oluyordu.
Voldemort'un ise yüzünün şekli değişmiş, kas katı kesilmişti. Öyle ki, tüm kasları seyiriyormuş gibi bir hali vardı. "Neden burada değil o zaman?!"
"Biz, ona zarar vermek istemedik." Aslında ister istemez çekinmişlerdi.
"Ufacık bir çocuğu yine elinizden mi kaçırdınız? Hem de diğerleriyle birlikte? Başkalarını da göremiyorum!" Gittikçe hiddetlendiği, kırmızı gözlerinin öfkeden deliye döndüğü görülebiliyordu. Potter'ı da yakalamayı becerememişlerdi. Her şeye el atıp kendi işini kendisi çözene kadar.
" Efendim o sizsiniz diye-" masanın ucundaki Frederick Leitz konuşmuştu.
"AVADA KEDAVRA" diye öfkeyle haykırdı.
Hepsinin gözünün önünde şiddetle çakan yeşil ışık adamın bedeniyle buluşurken, Leitz'in kafası aniden masaya düştü. Kimse tek kelime etmeye cesaret edemiyordu artık. Ölen adamın hemen karşısında oturan Lucius Malfoy, gözlerini bir kaç saniye kapattı. Kalbi duracak gibi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanficFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...