Tom Riddle'ın zihni Feldcroft'daki geceden sonra hiç ama hiç susmuyordu. Öyle ki olan biteni düşünmeden edemiyor, kendisine kızıyor, iç hesaplaşmaları bir türlü bitmiyordu. Bir yanı ise bu durumdan öyle hoşnuttu ki, ara ara devreye girerek onu sakinleştiriyordu. Tam ortadan ikiye bölünmüş, iki Tom vardı sanki.
İçinden bir ses, kıza göstermesi gerektiğini söylüyordu. En azından bir kısmını. Kim olduğunu, ne yaptığını, ne yapabileceğini. Ona ne kadar güvenebileceğini test etmek istiyordu. Bu riskli bir sınavdı şüphesiz. Yine de işler ters giderse ne yapacağını biliyordu. Bu okuldaki hiç bir öğrencinin hayal dahi edemeyeceği, düşünmeye korkacağı şeyler yapmıştı. Birinci kattaki tuvaleti mesken edinmiş Mrytle Warren bunun en büyük örneğiydi.
Tom Riddle, Büyük Salon'da gölün etrafa yansıyan yeşil ışıkları arasında otururken, Lyncia'yı odaya çağırmakta durmadan ısrar eden yanının hangisi olduğundan emin değildi.
Kızı büyük salon'un arka bahçesinde, uçurumun hemen kenarındaki taş çardakta buldu. Kız önünde öylece önünde uzanan göl ve gölün üzerine kondurulmuş gibi duran ufacık bir adayı izliyordu. Hemen ileride, uzaklarda, Yukarı Hogsfield'in evleri hayal meyal seçilebiliyordu.
"Anlatma sırası bende." Dedi birden bire Lyncia'nın karşısına otururken. Kız ise derin bir rüyadan çıkmış gibi irkilmişti. Dalıp gittiği diyarda çocuğun geldiğini fark etmemişe benziyordu.
"Elbette." Dedi son derece şaşkın görünerek. Birden bire ne olmuştu da Riddle konuşmaya, bir şeyler açıklamaya karar vermişti.
"Daha ziyade göstereceğim."
"Neyi?" Riddle'ın gösterebileceği bir kaç şey vardı elbette. Ancak hiç biri iyi şeyler değildi. Lyncia bu üstü kapalı konuşma silsilesinin sonunun nereye varacağını ve ne ile karşılaşacağını merak ediyordu.
"Bu gece on bir'de birinci kattaki kızlar tuvaletinde ol. İçeri gir ve kimseye görünme." Dedi çocuk uyarır biçimde.
Lyncia zaten okul bomboşken gece saatini seçmesini garip bulmuştu ama neyi göstereceğini anlamıştı. Buna sevinmeli miydi? Korkmalı mıydı? Ne düşünüyor, aklından ne geçiriyordu. Bu sırrı onunla neden paylaşıyordu? Ondan kurtulmaya mı karar vermişti yoksa? Eğer öyleyse, o odacıkta imdadına Dumbledore'un bile yetişemeyeceğini biliyordu. Zihninde bin bir soru, vücuduna yayılan endişe içinde renk vermemeye çalışarak başıyla onayladı. Neyse ki çocuk söyleyeceğini söyleyip gitmişti. Kız ise onun tarafından izlenip izlenmediğinden emin olamadığından Profesör Dumbledore'un yanına gitmeme kararı almıştı. O halde tamamen tek başınaydı.
Cebinden Eliza'nın ona yaz tatili için yazdığı mektubu çıkardı. Bir kez daha okudu. Gece olana kadar içinde gittikçe yayılmaya başlamış endişeyi bastırmalıydı. Arkadaşı ise, yaşanan tüm bu şeylerden habersiz, Lestrange ile olan ilişkilerini, tatilde buluştuklarını, gezdiği yerleri büyük bir coşkuyla anlatmıştı. Ayrıca Lyncia'yı özlediğini de iliştirmişti nota. Aslında buraya, sadece manzarayı izlemeye değil, Eliza'ya cevap yazmaya gelmişti. Cebinden kalem ve parşömen çıkardıktan sonra zihnini toplayamaya çalışarak bir şeyler karaladı.
----------
Beklenen saate on dakika kala, Lyncia, Zindalardan birinci kata uzanan merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Kendini toplaması gerekiyordu. Çocuğun yanına matem havasında gidemezdi. Bir köşe başında durup biraz soluklandı. Kendine sağlam bir tokat attı. Ardından hiç bir şey olmamış gibi kızlar tuvaletinin önüne yürüdü. Kapıyı açtı. Mrytle'ın böğürtüsünü duymayı beklerken, karşılaştığı büyük bir sessizlik olmuştu. Bir de ileride muslukların yanındaki duvara dayanmış şekilde onu bekleyen Riddle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pus (Tom Riddle)
FanfictionFırlattığı defterden geliyormuşcasına, zihninde yankılanan, yılanın tıslamasını andıran uğursuz bir fısıltı işitti. "Tom..." "Tom..." "Tom..." Hiç durmadan adını söylüyordu sanki. "Kurtulamazsın..." "Kurtulamazsın..." "Benden.." "Benden.." Yerde h...