Küçük Bir Sorgu

353 22 9
                                    

Keyifli okumalar

Ofisin çalan kapısı ile başımı önümde ki savunmadan kaldırdım. "Gel." Açılan kapının ardından içeri giren Füsun elinde ki kahveyi önüme bıraktı. Teşekkür ederek aldığım kahveden bir yudum alarak çıkmasını bekledim fakat o beni yanıltarak beklemeye devam etti.

"Bir şey mi vardı Füsun?"

"Misafiriniz var Rüya Hanım."

"Kim?"

"Bilmiyorum bir beyefendi. Tanımıyorum kendisini."

"Tamam sağ ol söyle gelsin." Başını sallayarak dışarı çıktı ve kapının önünde biri ile konuştu. O giderken Aralık kapı tamamen açıldı ve içeri iri bir beden girdi. İçeri giren tanıdık sima ile içine dolan endişeyle ayağa kalktım.

"Melih Abi? Bir sorun mu var?"

"Yok abim. Bir sorun yok. Ben bunu sana vermeye geldim." Elinde ki kutuyu bana uzattığı da kolumu uzatarak aldım.

"Ne bu?" Başımı kaldırıp baktığımda ayakta beklediğini fark ederek masanın arkasından çıktım. "Pardon abi dalmışım. Buyur otur lütfen." Diyerek karşılıklı iki koltuktan birini gösterdim.

"Sağ ol abim oturmayacağım. Onu sana Barın gönderdi. Sabah erken saatte bir göreve gitmesi gerekti benden de bunu sana vermemi rica etti." İçime yerleşen endişe sesime de yansırken hızla konuştum.

"Tek başına mı?" Yüzünde oluşan anlayışlı gülümseme kendimi dizginlemem gerektiğini hatırlatırken boğazımı temizledim.

"Maalesef. Neyse ben gideyim sen çalışmana bak." Arkasını dönmüştü ki duraksayarak bana döndü. "Rüya."

"Efendim?"

"Barın'a bir şans ver. İnan bana pişman olmayacaksın." Kelimeler benden izinsiz ağzımdan dökülürken aslında bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyordum.

"Ya pişman olursam?" Dudakları yavaşça kıvrılırken gözleri güven vermek ister gibi baktı gözlerime.

"O zaman bende onu pişman ederim." Başka bir şey söylemeden baş selamı vererek dışarı çıktı ve kapıyı ardından kapattı. Derin bir nefes alıp yeri oturdum.

Bakışlarımı tekrar kağıda indirdiğimde aklım tamamen hâlâ Barın'da idi. Tek başına gittiği bir görevdeydi. Onu koruyacak, güveneceği kimse olmayacaktı, eğer yaralanırsa kimse ona yardım edemezdi. Tüm dikkatim dağılsa da bu savunmayı bir an önce yazmam, ezberlemem gerekiyordu. Mahkemeye az kalmıştı ve henüz yeterince iyi bir savunmam yoktu. O yüzden aklımı Barın'dan uzaklaştırmaya çalışarak önümde ki kağıda odaklandım.

...

"Karar. Davacı Hüseyin Yılmaz'ın gözetim altında tutulmak koşuluyla beraatına karar verilmiştir." Tokmağı üç kez daha vurarak ayaklanan hakimin çıkmasını bekledik. Dışarı adımını atar atmaz davacı taraf bağırarak dışarı çıkarılırken Hüseyin Bey'in bana döndüğünü gördüm.

"Çok sağ olun avukat hanım." Avukat hanım demesi bana Barın'ı anımsatmıştı bir hafta geçmişti ve hâlâ ondan haber yoktu, zorlukla gülümsedim

"Ne demek bu benim işim. Buyurun lütfen çıkalım." Diyerek elimi öne uzattım. Hüseyin Bey bir fabrika da işçiydi ailesini geçindirmek için çalışan 50 yaşında bir adamdı. Ve maalesef oluşan bir kavgada kasten adam yaralamadan içeri alınmıştı. Fakat asıl konu Hüseyin Bey'in hiçbir suçu olmaması idi. O kargaşanın içinde kimin yaraladığı bulunamamış ve karşı tarafın verdiği sahte ifade yüzünden Hüseyin Bey suçlu görülmüştü. Neyse ki görgü tanıkları ve işlek bir yer olması sayesinde kanıt bulabilmiş ve hapisten çıkmasını sağlayabilmiştik.

İncir Ağacı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin