Tom Hardy'in sevdiğim bir sözü var. 'En iyi halimizde bile yanlış kişi için yeterince iyi olamayacaksanız ama en kötü halinizde bile doğru kişi için yeterince iyi olacaksınız.'Burnumu çekip başımı bacaklarıma yasladım. Düşünüyordum. Nerede yanlış yaptığımı, mahvedilen hayatımı nasıl onaracağımı düşünüyorum.
Karamsarlık oldu bitti ruhumda sulanan zehirli bir çiçekken, kırıntısı daima acıyla doluydu. Zehrini salmış acı, kalbimi ele geçirip kangren olmuş bu ilişkiyi kurtarmaya çalışarak yenilgimi kabul ettirmiyordu bana. Meva'nın yanındaki sevdiğim adamdı. Evlatlarımı öldüren, babası tarafından vurulduğum adama hala aşıktım.
Aşk öyle illet bir şeydi ki tedavisi mümkün değildi. İyileştim sanıyorsun iyileşemiyorsun. Bir türlü zafer duygusunu tattırmıyordu.
"Sayfalara öylece bakıyorsun." Diyen sesle irkildim. Bacaklarıma yasladığım başımı kaldırıp elimde sarkıttığım kitaba kafa karışıklığı ile baktım. 'Yalgın,' tekrar elimdeydi.
"Yazarı kim?" Sorusuyla iç çektim. Keyifsizdim, konuşmak istemiyordum. Yıllar sonra Türkiye'ye dönmüştüm ve dönüşüm bana çalkantılı bir ağrıyı yaşatıyordu.
Aristarch'a bilmem kaçıncı kez bıkkınlıkla bakıp omuzlarımı düşürdüm. Parmaklarımın arasında tuttuğum kitabı pencerenin kenarındaki etajerin üzerine bırakarak ayaklandım. "Sence," diye sordum yüzümü buruştururken. "Konumuz kitabın yazarı mı?"
O, onu iğnelememi beklemiyor olacak ki köşeli çenesini kaşıdı. İki adım atarak tam da karşımda durdu. "Böyle soğuk değildin." Dedi, kızıl saçıma uzanarak. "Bu ülke ve o adam seni değiştiriyor. Gidelim Hestia. İnan bana buraya gelmemiz hataydı."
Saçlarımdaki elini tutup bileğine parmaklarımı doladım. "Ben zincire vurulmuşken sen beni kurtaramazsın Aristarch. İstediğimi almadan durmam. Eğer sana ağır gelecekse gitmekte özgürsün." Parmaklarımın tutuşu gevşedi. Etini sıkıştırdığımdan ötürü çizgi halinde bir kızarıklık belirdi. Arslan'ı görür görmez dağıldığımı seyrettiği için gitmekte ısrarcıydı biliyordum fakat ben gitmeyecektim. Yıllardır ölüydüm ve artık yaşamak istiyordum.
"Kremini sür," dedim ve geldiğimiz bu otelin odasında benim için alınan paketlere ilerledim. Poşetleri yatağın üzerine döküp içlerinde ne var ne yoksa baktım. Makyaj malzemeleri, giysiler, takılar, kurutma ve saç maşası da dahil yeterince ürün yatağa dökülmüştü. İşime yarayacak iki parçadan oluşan beyaz uzun kol crop ile takım olan eteğini seçip duygudan yoksun bir edayla beni izleyen adama kaşlarımı kaldırarak baktım. "Müsaade edersen giyineceğim."
Aristarc benimle baş etmek istemiyordu. Dört yılda beni yeterince tanımıştı. Eğer istediğimi yapmazsa ondan da gideceğimi biliyordu ve bana duyduğu sevgiye kahrolsun ki her dediğimi ikiletmeden yapıyordu!
Suit odadan çıktığında üstümü değiştirdim. Beyaz takımı giyip gold rengi yılan derisi ile kaplı stillettolarla ve aynı renk büyük halka küpeler ile kombinimi tamamladığımda düz saçlarımı maşa ile şekillendirdim. Ruh kadar beyaz olan tenim, giydiğim beyaz takım ile daha da soluk gösterirken beni, gözlerimin kahveliklerinde gizlenen hüznü nude tonunda farla gizleyerek dudaklarımı tatlı bej renginde bir rujla süsledim.
Dört yıl geçmişti.
Dört yıl önce benim için ilkbahardı, dört yıl sonraysa sonbahar...
Oysa ben ne ilkbaharı severdim ne de sonbaharı. Benim için tüm mevsimler kıştı, soğurdu bedenim. Isınmazdı, ısıtacak bir yürek sevmezdi beni ancak ben sevdim. Sevdim diye de vazgeçemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...