🅾37. Bölüm: "YALNIZLIK VURDU GECE. "🅾

25.6K 308 1.3K
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Gitti.

Ansızın sırtını bana dönerek ormanlık alandan uzaklaşan sevdiğim adam canımı yaktığından bihaber zarar verdiği yaşlı ağaçla beni yalnız bıraktı.

Siyahla örülmüş gece karanlık gözyaşlarını gökyüzünden dökerken, çok yeğin ve yoğun olarak yağan yağmurun başlamasıyla gözlerimi görkemli ağaçtan alamadım. Ağacın gövdesine sapladığı çakının izleri saldırgan bir hayvanın diş izlerine benziyordu.

Ayaklarıma batan taşlar etime zarar verince alt dudağımı dişlerimin arasına alıp kanatırcasına ısırdım. Kelimelerim görüntü karşısında tükenmiş pınarlarımdan aşağı yuvarlanan damlalar geceye ait değildi.

Bu tufan değildi,

'Tufan,' olarak adlandırmam yanlışa gebe kalırdı.

Beni Suriye'li bir kadın doğurdu.

Annemi göremeden tıpkı şu zavallı ağaç gibi bedenim sevdiğim insanlar tarafından darp edilmiş, yaşamıma engelli bir kadın olarak devam etmiştim ama sanki ilk defa terk edilmişliği yaşıyor gibi hissediyordum.

Arslan arkasını dönüp gittiğinde avucuma açtığı kesiğin sızısı kendini belli etti. Avucuma bıraktığı çakıyı sıkıca tutup göğsüme bastırdığımda dudaklarımda acı gözyaşları kaldı.

Arkasında beni bırakan adam gecenin siyahlığında tercih yapmam için beni yalnız başıma bırakmıştı.

Anlamıyordu, belki de anlamayacaktı ama yerine beni koysa bebeğimizden vazgeçemeyeceğime kanaat getirecekti. Onun nazarında ağlayışlarımın sesi kulaklarını sağır etmiş, gözleri gözlerimdeki acıyı görmeden beni sevdiğim adamdan mahrum bırakan yarasını çok sevdiği, dedesinden ona miras kalan bu yaşlı ağacın gövdesine zarar vererek kanatmıştı.

Yaramız ortaktı. İkimizin de yarasının sonu ölümle bitiyordu. O benden ayrılmak istemiyordu ben ise bebeğimizi kaybetmeyi göze alamıyordum; ortak noktada buluşamıyorduk.

Elimdeki çakıyı bırakmadan ağaçtan af dilercesine harap olmuş katmanlarına dokundum. Yılların kök salmış ağacına merhametli bir adamın zarar vermesi yüreğime taş koydu. Arslan Kılıçhan bana kızgındı, sinirliydi fakat onun tüm uç duyguları, yaşamam için birer sebeptiler. Ben ise bebeğimizi sağlıkla dünyaya getireceğimi düşünüyor onun yerli endişelerine nasıl açıklama yapacağımı düşünüyordum.

Arslan'a ondan vazgeçebileceğimi söylerken, dilim yutmuştu kelimelerini. Hecelere böldüğüm vicdansız sözcükler  değişmeyen dünyama yalnızlığını vuruyordu. Ona, kendisinden vazgeçebileceğimi söylerken yıkılmış ifadesi zihnime kazınmıştı. Kolay değildi! Mucizesine sarıldığım mercimek, bana anneliği tattıracakken sırf yaşamam uğruna onun hayatına son veremezdim ki.

Ateşin Bilinmez Tonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin