Ve aldırış etmem kimseye. Yudumlarım kehribar viskimi, parmağımda söndürürüm ateşi. Yüzünüze taktığınız maskenin altında yatan sırıtışı bilirim.
Bilmek cehaleti bitirir.
Doğrularınız hayatınıza engel yalanları ortaya çıkarır.
Ailenize sarılmaya can atan kollarınız öylece salınırken yanlarında, saçlarınıza katlanamazsınız.
Sıfıra vurmak istersiniz.
Sonrasında, cesaret edemezsiniz.
Geçmişimin kokusunu aldığım adamda, abartılı jestler yoktu. Mimikleri sıradandı, pürüzlüydü lakin küle dönmüş kalem geçmişimin üzerine silik bir çizgi atmayı başaramıyordu. Dayanamadım... Semaya kaldırdığım ellerim yanlarıma düştü. Haykırışımın ondaki etkisini özetlersem; dumura uğramış. Bir rivayeti değil geçmiş tarihi zamanı görüyorum.
Anneler ile babalar çocuklarını hissetmezler mi? Yüreklerinde hissederler. Ben ne öz babamı hissettim ne de biyolojik babamın Eşvak'ı hissettiğine inandım. "Üzerine beş kuma getirdiğin annem nerede?!"
Yaklaştı; biraz daha, birazcık daha. "Eşvak." Hâlâ sorguluyor sorumu es geçiyordu. "Senin benim kızım olduğuna inanmıyorum."
Açıkça söylüyordu yaşlı kurt.. Kurnaz, gözü kara kral için Türkiye'den gelme cumhurbaşkanı adayının eşine neden inansın ki? "Haklısınız Kral Abdulaziz. Şayet benim de karşıma çıksa; Suriyeli annesinin nerede olduğunu sorup taze bir bebekken nüfus cüzdanındaki aslı yazılı adı göstermeden karşıma dikilse, ben de inanmazdım soyumdan geldiğini!" Gözlerimi kıstım, doğrulttuğum işaret parmağımı duvara sabitlenmiş kabartılara yönelttim. Orada benim adım yazıyordu... "Sana," dedim her kelimemin üzerine basa basa. "Çocuğun olup olmadığımı ispatlamak zorunda değilim! Ancak sen bana Suriye uyruklu karının nerede olduğunu söylemek zorundasın!"
Kandurunun etekleri yeri süpürürken Kral, dudaklarını birbirine bastırıp elini havaya kaldırdı. Çenemden tuttuğunda kaşlarım bağımsız çatılmıştı. Kapanan oda kapısı aralandı. Amcasının dibinde duran Shabnan, ışıl ışıl gülümsemesiyle elini bana uzattı. "Lütfen bana onun o olduğunu söyle." Tesir altına kalmış gülümsemesini dudaklarından silmek istiyordum! Bana deli bakan gözlerini yuvalarından çıkarmak istiyorken, çenemi kavrayan parmakları hışımla ittim. "Eşvak bin Mohammed el Suud." Babam diyemiyordum. Ruhumu öldüren ahurivân, gömülü toprağın altında son çırpınışlarını veriyor. Öz babam Kral Abdulaziz'di. Bulmuştum, ya şimdi? Şimdi ne olacaktı? Zekice planları yapan beynim neyi uygulayacaktı? Haykırırken kızı olduğumu ne bekliyordum Allah aşkına!? Sessiz kalmak benim için çok zordu. Dayanamamıştım... Birden bire ağzımdan çıkanları kulağım duymamıştı.
"Annene benziyorsun."
Bunu diyen elbette Abdulaziz değil, Shabnan'dı. "Yengeme çok benziyorsun. Sen bana çarptığında seni nereden tanıyabileceğimi anımsadım. Birçok ülke amcamın kayıp prensesinin onlarda olduğunu lâkin kızı ülkeler arası köprü yapabileceklerini söylediğinde amcam prensesi aramaktan da ona 'Ben kayıp prensesim,' diyenlere inanmaktan vazgeçti." Amcasına gülümseyerek baktığında, başını olumsuzca salladı. "Bir şeyi kırk defa düşünürsen olacağı varmış derler." Elimi tutup öptüğünde irislerim irileşti. Elimi geriye çekmeye çalıştım, tuttu. Bırakmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...