Şeytan kaburgalarıma tırnaklarını bastırırken nefesim ciğerlerim tarafından emildi. Göğsümde keskin bir ağrı yer alırken, sol kolumun uyuşması dengemi altüst etti. Duyduklarım şoka girmemi sağlamıştı. Duvarı yumruklayan Arslan'ın elleri açıkta kalan boynumu kavrayıp kendine doğru çekerken, suratıma doğru bağırmaya devam etti. "BANA BAK!" Nefesim yetmiyordu, kalbimin durduğunu hissediyordum. Boğazımı yakan baskı arttığında ise gözlerim boşluktaydı. "Beria!!" Bu sefer daha kuvvetliydi. Duyabiliyordum fakat ağzımın içerisine sakladığım dilim konuşmak için dönmüyordu. Hayallerimi çalan annemin kardeşiydi.. Dayımdı var mı ötesi? Ayaklarımı bağlayıp ölümün kapısına da atan oydu, onlardı ölmemi isteyenler... Yaşamamın bir değeri yokken niçin soluklarım hızlansın ki. Kim için yaşayayım, neden savaşayım. Onların istediği canımdı, soluğumun kesilmesiydi. Kendi halimde yaşayan biriyim, kime bebekken kötülük yapmıştım? Doğmam mıydı tüm kabahat. Öyleyse doğurmasaymış annem beni. Ben kimseye bir şey yapmamıştım. Onlar beni süründürdüler, onlar canımı yaktılar, yetim bıraktılar. Bir köşedeyse izlerimi takip edip ayak izlerimin üstüne basa basa yürüdüler. Bana bir haber getirdiler...
"Lütfen!" dedi yanaklarımı kavrayan avuç içleri. Sımsıcaktı, yanıyordu lakin eritmiyordu buzdan kalelerimi. "Sevgilim," deyince tepkisizce gözlerine baktım. Az önce öfkeyle suhtenleşiyordu şimdi ise endişeyle bakıyordu. Dudaklarını, elleri ile bastırdığı boynuma dokundurdu."Kendine gel," dedi. İki elini buz kesmiş yanaklarıma bastırırken iç çekti..."Sana bunu yapanların burnundan getireceğim!"
Kehribarlarına kendiminkileri dikip, gömleğinin açılmış düğmelerini yokladım. Gözlerim hafif dumanlı görüyordu sevdiğim adamı. Ağlamak istiyordum, bağıra çağıra ağlamak istiyorum! Yüreğim tutulup ölüm için saniyelerini sayarken, en sonunda tepkisizliğimden geriye bir parça gözyaşı bıraktım. "ARSLAN!" Deyip bedenimi, kumaş parçalarının örtemediği adama yasladım. Hıçkırıklarım lavabonun dilsiz duvarlarında yankı yapıyor. "Ölümüm," yaşlarım yüzümü yıkıyordu. "Herkes için istenilen şey."
Sol elinde tuttuğu silahı sıkan Kılıçhan'ın vücudu kaskatı kesildi. "Asla!" dedi dişlerinin arasından. "Kimse seni benden alamayacak. Hiçkimse elini uzatıp dokunamayacak." İnce kollarımı boynuna dolayıp, burnumu gömleğinin üzerine bastırdım. Benim ölmem demek; Arslan'ın düşmanlarının ortadan kalkması demekti. Evime haberciyi yollayan İspanyolca konuşan adam, dayımdı. Şaka gibi! Kendi dayım ta en başından beni öldürmenin derdindeydi. Kılıçhanlar tarafından öldürüleceğimi söylerken susturucu takmış olduğu silahı yeğenine doğrulturken, rahattı. Kendi yeğenini evleneceği adamın kanı, öldürecekmiş. Evime pusu kuran dayımın sağ gösterip sol vurması apayrı bir olaydı. Yaşanılanların hepsi yalandı, kaderimin işgüzar planıydı.
'Ölseymişim keşke... Keşke ölseymişim.'
Omuzlarım sarsılırken kollarımı sevdiğimden kopardım. Parmaklarımın ucu, buz tutan dimime değdiğinde oradaki iri damlalara dokundum. Ağlamıştım... Ellerimle gömdüğüm Eşvak'ı ağlatmışlardı. Sevdiğim adamın parmakları arasında sıkıca kavradığı silaha gözüm kaydığında zaman durmuştu. Kendime zarar verdiğim seneler hafızamda saklambaç oynadılar. Gözlerine bir kumaşı kapattılar, beni ebe yaptılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...