Her son bir vedayı doğurtuyor inlemeli çığlıklarıyla. Nefesini kesiyor, boğuk zindanlara dayanmış kulaklarınızı sağır ediyor. Fuzuli cenderede ortaya ortaya atılıyor varlık. Varlık ateşin kini ile büyümüş koca pınarı dahi kurutuncaya kadar direncini emip, bedenimi yangınlarının ortasına atıyor.
Atılan yumruk, parmak uçlarımda tuttuğum kibritin ucundaki o ateş. Sanrılarımın aslında halüsünasyon olmadığını fark ettiğim dakika, önümde kilitlenmiş kapının anahtarı görünürde yoktu.
Yudum yudum yanacağım ateş, boğazımdan akacak suyla aynı kefedeydi benim için. Benim için yaşam kimsenin çalmaya cesaret edemediği titreşimli piyanonun kırık tuşları gibiydi. Kaçmak istiyordum, ölmeyi istemiyordum. Arslan'ın rahmime yerleştirdiği tohumu içimde filizlenirken, göz göre göre bebeğimi ölümle burun buruna getirmek bana yakışmazdı.
Annelik, tek kelimeyle ifade edilemez. İki saat öncesine ip dokuduğum hamilelik testi aracılığıyla öğrendiğim gerçek sarsılmamı sağlamıştı. Mide bulantılarımın, baş dönmelerimin sebebi Kılıçhan soyuna mensup olacak günahsız bir bebekken, benim annemin ve babamın yıllardır bacaklarıma armağan ettiği günahlarını yıllardır ben ödemiştim.
İntihara kalkışan ruhumun yaşama tutunmak için artık bir engeli vardı. Mazerette diyebilirim hiç istemesem de bahane de diyebilirim. Rahmime tutunmuş, günahımı ödeyecek masum bebek yoktu. Bebeklerin kanından günah akar, tıpkı kanıma karışan babamın günahını ödeyişimle eş değer benim bebeğim de annesinin günahlarını ödeyecek. Bu kısır döngü, yüzyıllardır değişmeyen ahiret inancını sorgulayacak...
Bir varlık yaratıldığı an, dirileşti. Varlığa 'Canlı,' dendi; canlının rahmine parça yerleştirildi. Umutlar haram kılındı, bazı aşklar yarım kaldı, yalancı cennet bahçesinin yıkılışı itibari ile nefesler kesildi. Kesilen nefesler, toprağın kat altında umutsuz yatan o kadını uyandırdı.
Umut Kuşu, yeniden kanat çırptı. Öldüğünü düşündüğünüz beden aslında ölmeyerek direnişi tercih etti.
Biliyorum tercihlerim hepinizi şaşırtacak, anlamak isteyeceksiniz, anlayamayacaksınız fakat Eşvak Aytun'u gömdüğüm topraktan güpgüçlü bir kadın uyandı.
Uyandırıldı...
Ateşlediğim kibrit çöpü yere düşünce, koşarak kapıya ulaştım. Yumruk yaptığım elimi ahşap, menteşeleri sağlam olmayan kapıya ardı arkası kesilmeyen yumruklarımla vurdum.
"Aç kapıyı orospu çocuğu!"
Bağırışım odada yankı yapmazken, üstüme giydiğim şortlu pijama takımımın üstlüğünü eteklerinden tutup kumaşı var gücümle 'cart,' diye ikiye ayırıp yırttım. İnce uzun parçayla ağzımı burnumu kapatacak şekilde bağladığımda, dumanın ciğer acıtıcı kokusunu solumaktan akıllılık ile kurtulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...