Duyamayacaksınız!Dokunamayacaksınız!
Katilin avuçları arasına alınmış yüzünüzü, arkanızda duran sevdiğinize bakmak adına bir nebze de olsa dönmeye çalışacaksınız.
Dönmek isteyeceksiniz.
Dönemeyeceksiniz ama...
Size izin vermeyen, esaretine ulaşmanızı engelleyen birileri hep var. Zamir kelimesi kullanmadım hiçbir zaman sizlere. İsim takmadım onlara lakin onlar hep bizimleydiler.
Kimden mi bahsediyorum? İçinizde ölmeyi düşleyeninize. Canınızı sıkan olaylara, kişilere, münafıklara. Katran katran olmuş, kat kat örtülmüş alnınıza vurulan beyaz taşlara.
Acılarınızdan bahsediyorum, yaşadıklarınızdan; yaşamak isteyip de kavuşamadıklarınızdan. Uçurumun tam ucunda durdum; durduğum nokta masum birinin katilini öldürebilecek yüksek boşluğa bakmadan kollarımı iki yanıma açtım. Atsam şu işe yaramayan bedenimi öleceğimi biliyorum. Ateşe verdiğim insanların dokunuşlarının olduğu bedenimi taşıdığım için kendimden utanıyordum. Karahan'ın vücudumda gezdirdiği ellerine, çıplaklığıma baktığı her saniyeye, haberciyle sevişirken hayallerinin aslında ben oluşuma... Suçluyorum, kendimi. İrem'i nasıl öldürebilmişim? Bilsem öldürmezdim ki. Doğrulttuğum namluyu kıvırıp kafama sıkardım. Siyah bir mendil düştü gökyüzünden... Uçurumun aşağısından yuvarlandı. Dalgaların yuttuğu mendil, suyu emerken dudaklarımdaki acıyı silemedi ıslanan mendil. Bir çift kehribar gözlerin dudaklarıma dokunan parmakları canlandı gözümün önünde. Usul usul yaklaştı boşlukta yürüyüp. Parmakları havalandı siyahın. Yine alışılageldik beyaz gömlek giymişti sevdiğim yanık tenli adam. Kükürt kokusu burnuma doluşunca derin bir iç çektim. Dudaklarıma dokunmak istedi; baş parmağı alt dudağımı kavradı. Üst dudağıma aynı orantıda dokundu ve parmaklarını saran ateşi kendi dudaklarına bastırıp öptü. Gözlerimi boşluğa diktim... Güneşin doğduğu ilk vakit, tepemdeki yakıcı ısı gözlerimi kamaştırdı. Ateşe verdiğim insanların kulağıma bıraktığı çığlıklar geçmeyecekti. Ensemden silmeye çalıştıkları, silip atamadıkları kırmızı uzun kuyruklu dövmemi deşmek istemişlerdi. Yutkunurken ciğerlerimden ağlamaklı bir gürültü kaçtığında, kendimi artık sıkmıyordum. Ambulansın, itfaiyenin, polisin siren sesleri birbirine karışıyordu. Düştü düşecek olan bacaklarım titrerken yüreğimdeki acı geçmek bilmiyordu. Cinsel organımdan bacaklarıma akan kanı hissettiğimde tekrar gözlerimi kapattım. Kadınlığımı yakmışlardı, kollarımı morartmışlardı. Yüzümü kaynamış suyun içerisine sokmuşlar, tepeden tırnağa cenneti yaşatmışlar. Cehennemden doğan insana, cennet gelirdi yaşanılan olaylar. Çünkü ben cehennemin türlü yüzüne alışığım, cennette yürümedim. Cehenneme ulaşmak yine istedim. Göze alabilecek ikinci adımımda hayata tutunmayı istemedim.Zalimlerin elinden kurtulduğum doğrudur. O evde korkunç anları kaydeden zihnim silmeyecekti görüntüleri. Aldığım nefes yakmayacaktı daha fazla canımı. Acılarımı arttıran dev deniz dalgası kıyıya vurmayacaktı mesela. Tarih benim için amaçsızca tekerrür edecekti, ben kaybettiğim benliğimi alevden küllenen yapıtta bıraktığım anda. Amaçlarım artık yoktu, Arslan'ın eli yalnızca hayalimde dokunacaktı saçlarıma. Güneş karası tenine elimi süremeyecektim sebebi; bilmeden kendisini aldatışımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Bilinmez Tonu
General Fiction"Sen ateşsin Arslan. Dokundukça yakan, öptükçe yara barındıran... En çok da aşksın. Sen benden başkasına yar, bir başkasının tenine de yara olamazsın..." ~Beria Aytun~ . Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in kızı Beria Aytun, babası tarafından ölüme t...